Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ezher etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Eksik Ömrüm (II)

Güneş gecenin kuyusunu kazarken, Düşünü yağmura batırıp dilek tutmuş annem Ondanmış gözlerimin ela oluşu… Kuru sıkı ağlayışımla vurduğum annem ellerini yüzüme dikip ayağında sallıyor kundağıma iliklediği ömrünü Göz çukurlarına alın terini biriktiren babam Günden önce ağaran saçlarını düzeltip bir yanı göçük yüreğini dedemden yadigar türküyle ovalıyor geçiyor içinin ağrısı Ekmeğine emeğini sürüp düşüyor yola Aklında günışığı saçlı annem… Gözleri güneşi küstüren annem Ses tellerine asıyor taze gülüşünü Kurutup çeyizine koyacak ömrü sürmeli kızının Yanına da katlanmış bir parça hüzün Hayattan artırabildiği kadar umut nazar değmeyecek kadar da gökyüzü… Ben gözlerim kandil ellerim çiçek Yüzümde denize aç martı merakı Uğur böceklerini kovalarken bahçede Annem kollarımı, babam ayaklarımı sündürüyor Sıkıca sarılıyorum hayatın bacaklarına… sonra masalların kısırlaştırıldığı bir vakit! Gecenin içine gece düşüyor Ölüyorum karanlıktan… Annem yüzüme çarpıp çı...

Evvel Zamandı

Bir vardı bir yoktu evvel zamandı Alnı kınalı gelinlerin duvağından sızardı ay ışığı Aşk; Tavan arası rutubetinde Naftalin kokulu bir bohçada El değmemiş, simli bir duaydı Aşık; Kirli şehrin sokak aralarında hayatı tekmeleyen cananın avuçlarına ömrünü akıtan az yaşayıp çok ölendi Hayat; Gece ve gündüz kavgasında serçeleri saklayan , Öksüz çocukların saçlarını okşayan Mazlumun alnını öpen Aşıkların duasıyla ağlayandı Zaman/e ; kadir kıymet bilmeyen üstünde tepinirken son nefesini veren aşığı oldum olası hiç sevmeyendi. EzHeR

Bir fincan huzur...

Anladım… hayat tutmuyordu verdiği hiç bir sözü… bıktım bu şehrin bana bağırıp durma...sından kaldırımlara düşen soluk yüzlerden Ey Allah’ım! hep mi keder satar sokaktaki çocuklar? Neden yanmaz hiçbir evin umut ışığı… Gecenin en kör vaktinde, Darma dağın ömrümle, Çalsam kapını. Var mıdır ikram edeceğin, Bir fincan huzur… EzHeR

Gidişin Kadar Korkaktın

Sen gittin…Mabedim oldu isyan kuyularım. Zaman dikenli tel etrafımda. Ben çabaladıkça o kanatıyor. kırık dökük yanlarım. Umutlarım yaralı Düşlerim sürgün. Yokluğun kadar yaşlandım. Özlediğim kadar yosun bağladım diplerde Ben gelmek istedikçe sana Hasretin kesti bileklerimi. Oysa yoldun bana,varıştın. Aşımdın,suyumdun,hayattın. Ama izini kaybettim sevgili. Rüzgar getirmez oldu kokunu Kuşlar söylemiyor nerdesin? Yağmurlar kurak yüreğime faydasız. Sen gittin.. Baharın soluğu kesildi İklimlerim hep kış artık… Buzdan bir heykelim,ayazlarında. Eriyeceğimi bile bile Yine de bekliyorum ecelim olacak güneşi. Ben yokluğunun çıkmaz sokaklarında yüreği kelepçeli mahkum, Gülüşün, boğazıma dayalı keskin bıçak Anla esaretin yordu,öldür artık.. Sen gittin Hangi duvara assam yakışmadı gidişin. salonda ayak izlerin kalmış. Hala bıraktığın yerde kitabın. Bu kadar küçük müydü evim? Nereye dönsem sana çarpıyorum. Yara aldıkça, kanıyor ruhum. Saatler yine sensizliği gösteriyo...

Anladık...

Biz seninle… varoş bir mahallenin beğeneni çok alıcısı yok. en gösterişli vitriniydik bir taş darbesiyle tuz buz olduğumuzda anladık su geçirmez değildi hayat… Biz seninle eski bir cami avlusunun sahipsiz iki güverciniydik ezan sesiyle başlardı güne öksüz uyanmalarımız dualarımız ağladığında anladık... annemiz değildi her başımızı okşayan Biz seninle… ıssız bir kentin tek ıslık sesiydik kendi sesine yabancı birbirine sevdalı… şehir dirildiğinde anladık… aşktı bizi kör ve sağır eden… Esra Ezher

Sesine Yaslandığım

saçlarından sağdığım umudu dudakları çatlamış ömrüme içirdim kahır yumağı zamanın ortasına mayaladım çay rengi gözlerini... toprakları kurak yüreğime ektim sesindeki taze yeşili... sakın susma! anlat bana... delik heybendeki ağlak yalnızlıkları kırık testine doldurduğun içli yağmurları her gittiğin şehirde seni tanıyan vefalı kuşları... sen yazgısına ağıtlar yakanım kanserleşmiş keşkelerine dayanamazken mi denize döktün bunca mevsimi... anlat bana... gölgeni çalan martıları intihar düşkünü gözlerinde doğan öksüz çocukları tenhalaşmış yüreğinde kalabalıklaşmış sesini... çürümüş kentlerde kamburlaşmış düşlerinle kazandığın zafersiz savaşları... sen öldükçe güzelleşenim yaralarını gün ışığı yakmasın diye mi sıkı sıkı kapalı perdelerin... anlat bana.. kendi sesini ararken eskiyen vatansız ayaklarını zamansız acıların öldürmezken nasıl aşık olduğunu... gökyüzünü maviye boyarken şehrin bütün kornalarına basıp serçelere yol açtığını... sen aş...

Sen gittin

Sen gittin (II) Hangi duvara assam yakışmadı gidişin. salonda ayak izlerin kalmış. Hala bıraktığın yerde kitabın. Bu kadar küçük müydü evim? Nereye dönsem sana çarpıyorum. Yara aldıkça, kanıyor ruhum. Saatler yine sensizliği gösteriyor. Demleniyorum ıssızlığında. Dokunulmaz şimdi hüznüm. Susturuyorum hayatı. Masada yalnızlığım ve ben. Kokunla sarhoşum sevdiğin türküleri söylüyorum hıçkırarak öksüzlüğüme ağlıyorum sevgili. Sen gittin Ve sen kök saldıkça ruhumun derinliklerinde Ben sen oldum çoğaldım,büyüdüm. Ahh cana susayan sevgili! Ben hiç sırtımı dönmemişken sana Sen gidişin kadar hep korkaktın. Oysa direnmekti sevmek. Madem ki gitmek istedin,peki.. Kayboluşum,kimsesizliğim Matemim,can çekişim,kıyametim, Bil ki,İstemiyorum dönme artık geri. Sen bile dolduramazsın artık bendeki yerini.. “topla arkamdan sana biriktirdiklerimi rüzgarın kucağına bıraktım ve bir adım sonrasının uçurum olduğunu bilerek yürüdüm.korkmadım sevgili çünkü kanatlanmaktı sevmek...