Ana içeriğe atla

Layya - bir

bir

karanlıklarda
çok az kalmışsa zaman
aşk için konuşmaya
kaybolup gitmişse canan
ve vakit yoksa ağlamaya

onun aranan bakışlarından
şiirlere can damarıma kan
gibi bir alev dolanmıyorsa
ben bu karanlıklarda
susmaya dayanamam


ırmak olmuş bakışlar akıyor akıyor
böyle duramam
aşk yarılmak üzere bir gökyüzüdür şimdi
ki varolmak adına
kanıyor kanıyor
artık susamam

ilk sezgi ilk rüya ilk kelimeler
ben tutkunu oldum hıçkırıkların
konuşan ve susan o inlemeler
akar denizine tüm çığlıkların
gül ay ilk sevgiler ve bilmemeler


fakülte önünde bir rüzgar esse
ne faytonlar geçer ne çocukluğum
çırpınan halimi bilmiyor kimse
yanağımda deniz ayağımda kum
boğuldum boğuldum artık gülümse

gülümse gülümse gülden yumuşak
bir deniz gözlerin uçsuz bucaksız
olsa da ufukta kanlı bir şafak
gel anla bu aşkı mavi gözlü kız
gülümse gülümse ateşten sıcak

ürperir tüm dünya ağlar çocuklar
aşk yanar dayanmaz yakar baharı
sendedir mevsimler rüzgâr sonbahar
altın saçlarında renklerin sırrı
ürperir göz kırpar beyaz bulutlar

lambalar sönüyor yağmur yağacak
artık bir kelebek intihar eder
söyleyin layyaya neler olacak
yüzümü yalayan mesut kediler
lambalar söndükçe artıyor sağnak

atma çiçekleri küller üstüne
dağlarda bir nevruz olup ağlama
çocuklar oynuyor bak döne döne
inceden bir sızı düşmüş yarama
atma çiçekleri seller üstüne

yağmur çağırıyor o toprak damlar
yağmur çağırıyor o müthiş mavi
gölgeyle savaşan çirkin adamlar
öpüyor durmadan bir küçük devi
yağmur çağırıyor buğulu camlar

ben bu şehre artık veda edemem
açmışsa gül olup göğsünde ölüm
bu aşkı bu halle sana diyemem
yürüyen dehşeti ben öldürürüm
sen aşkın annesi sen çılgın matem

bir dünya uzuyor boş odalarda
sönmüşse yıldızlar ne arıyorum
çığlıklar canverir gece ardarda
sana ben sislerden yalvarıyorum
ben yeryüzünde ben sevdalarda

kül edip bırakma yanan başımı
bir hal gelir sonra ben yaşayamam
gel bir ses boğmadan şu genç yaşımı
tükenir sözcükler süreler tamam
bir resim eylersin ağlayışımı

sönüyor gözlerim boş odalarda
yalnızım boşluğu yumrukluyorum
aşk ve ten bir yalan aşka dalar da
sonra ölür diye çok korkuyorum
gezginler koşuyor tüm adalarda

sessizdir yeryüzü ve koşar cinler
dünyanın cebinde bir delikanlı
ses verir geceye ve şehri dinler
uyur gencecik kız gözleri kanlı
etsek de biz aşka nice yeminler

ey görkemli kusmuk üniversitem
kara kitaplara damlıyor kanlar
sevda perde perde bir yüce matem
biz bir evren gizi bizi kim anlar
layyada çığlıklar ve bende sitem

ıslakmış gözleri sevmişim diye
nazlanır kahkaha atarmış sonra
bir bulut etseydim ona hediye
göklere karışır yatarmış sonra
tutarmış saçını ibrişim diye

tutarmış ırmağı ve gözyaşımı
onun düşlerinde olup bitenler
getirse yağmurdan arkadaşımı
karışır yağmura karanlık tenler
yeryüzü dizinden atar başımı

tenimde ceylanlar bir yarış gece
gözleri gözleri layyanın deniz
geçiyor ruhumdan eşsiz bilmece
ağlamak ki uçsuz bucaksız bir iz
giriyor trenler son dönemece

dünya tren tren akar yollardan
bir adam savrulup gurbet oluyor
anneler bakıyor tüm balkonlardan
ve annem eriyip hasret oluyor
layya dönüp dönüp bakar yollardan

gözler ıslak gözler ceylan ak gözler
turnalar yağmura kapanır şimdi
akıyor akıyor bir ırmak gözler
çarpar da ruhuma utanır şimdi
ölünce toprağa akacak gözler

zakkum çiçekleri kurşuna dönmüş
titriyor arzuyla kızın elleri
kalbimde içiçe çöller bölünmüş
bir rüzgâr tutuyor bütün selleri
rüyalar karanlık lambalar sönmüs

evinin içinde ruhum dolaşır
yağmur hafif hafif vurur camlara
her güzel kalbinde bir hançer taşır
ve bir aşk yerleşir loş akşamlara
ruhunun içinde ruhum dolaşır

artık ölüm benim içime konmuş
umut etmem artık öleceğimi
kar yağar dizlerim yatağım donmuş
bilmezdim ürperip güleceğimi
neylersin yüreğim güle dokunmuş

can gülüm hülyalar ve seni sevmek
ve söyliyememek ağlatır beni
konuşma dillerin alevlenecek
kar dolu bir göğe al yatır beni
kar altında aşklar karınca böcek

ışıktan da aydın kaçak bakışın
önüne kendimi koysam duramam
beni bir renk yakar kumral sarışın
güneşin sırrını böyle bulamam
ışıktan kapısı sonsuz bir kışın

ve suskun aşkların gözbebekleri
içiçe gölgeler tanrı ve kadın
öpüyor bir kara sevdalı yeri
ben yalan bir varlık sen bir rüyaydın
uçurdun ruhunda kelebekleri

merhamet pınarı dağda bir peri
bir masal içinde unutulmuştur
ben seni sevdiğim o günden beri
kalbim mahkum gibi ve tutulmuştur
kalbine ki kalbin sevgi mahşeri

gönüle işkence bir azap taşı
bir mendil bırakıp ve gidiyorsun
sigara ve küller aşk haritası
bırak boş hedefe katiller vursun
karanlık karanlık bir aşk hatası

şehir bunalıyor intihar kadar
gözlerin yok gibi dönmüş kurbana
kim kime ve nasıl canını adar
dilin mi tutuldu kalk anlat bana
ruhunda ruhumu uçuran rüzgar

anlasana gece kara dert kara
bembeyaz bir kader ve sessiz günah
kalbimi açtım ben sert rüzgarlara
yenik isyanlara parça parça ah
anlasana gece yara aşk yara

koşup peşinden ben nefes nefese
yıllar yılı seni arayacağım
kavuşsam sonunda büyük hevese
sevinçten diz çöküp ağlayacağım
el edip sırrımı soran herkese

düş gördüm sen yoktun çok uzaklarda
yusuf ile kenan görünüyordu
bir çocuğun gözü ak bayraklarda
durmadan züleyha ölmez diyordu
sen kendi göğünde ben sokaklarda

boynu bükük bükük açıyor şafak
günler zor geçiyor viranelerde
ben daha ölmeden şu evrene bak
yakma ellerini al perdelerde
herkes pişman herkes deli olacak

şafaklara vurur körpe çağrılar
çoğalır sancısı dudaklarımın
bir sırrı yakar bu yolunan saçlar
inler arasında parmaklarımın
şafaklara vurur sessiz ağrılar

gecelerde mini kediler uyur
sessiz sessiz ağlar küçük bebekler
layya bu şiiri dünyaya duyur
yine de sırrımı bilmeyecekler
bir sofra kur göğe aşkını doyur

o güzel kalbini nasıl vururum
sürgünden sürgüne atsa da beni
layya seni anar anar dururum
gemiler arzuyla açar yelkeni
korkular çağırır hain gururum

bir gemi yelkeni kanlara açar
ben sürgün anları anıp ağlarım
kurtlar gezer dağda kuzular kaçar
kalbimi elime alıp dağlarım
ne gökler alçalır ne kuşlar uçar

içimde bir hiç var inanmadığım
savaştan savaşa gelirmiş veba
bir neşe içinde ben bir çığlığım
dost kardeş sevgili anne ve baba
ne kaldı dünyada tanımadığım

bir mavi ışığın elleri değmiş
dışımda içimde hep çizgi çizgi
ve layyam başını önüne eğmiş
tutturmuş kendince bir garip ezgi
rüyası göklerden düşen bir çığmış

mahzun boş ellerim ah gülüm layya
gözlerim gerçek mi yeşil gözlerim
bir daha dönmedi bülbülüm layya
ondandır yanıyor karda dizlerim
yanıyor her yerim ah gülüm layya

şaşkın şaşkın düşen kara bakma sen
uzanır göklerin kaderi bize
dönüşsüz yollarda gidip bekleşen
verirler söylenmez haberi bize
ruhunu bırakıp böyle çıkma sen

gölgesi dünyanın nerelerdedir
geceden geceye dönermiş geri
aşktan mı hülyama serilen sedir
döner durur aşkla göğün dipleri
ve uzaklar döne döne delirtir

ey dudaklarımda zamanın pası
çıldırma belası gibi aramak
kana boyanan bir gelin yazması
ağıtlar içinde ölüme durmak
ölümler ölümler hiçliğin yası

cennet ve cehennem ve gülüm suna
incecik ruhumun şarkısı ağır
yer ve gök yer ve gök dönmüş efsuna
bin kapı ardından bir melek çağır
ve çağır cinleri aşk uykusuna

çağır gelsin hayat sonra intikam
sevdalar düşümün salıncağında
aşklar yarım yarım garip bir akşam
kederden bir nehir varlık dağında
gelsin gözyaşlarım gelsin ihtişam

dışarda insanlar vahşi ve yamyam
ve aşklar değişmiş aşklar kudurmuş
içerde bu garip bu yalnız babam
bir geyik postunda kıyama durmuş
belki sevmem daha belki uyanmam

onlar ki dünyanın gariplikleri
bu yoksul dünyada ben onlardanım
onlar ki sevdanın son iplikleri
bir rüya uğrunda yananlardanım
yanmak ki dünyanın delilikleri

ufukta bir şehir ve gülüm layya
elleri elleri asılı göğe
sırtımda bir hançer bir ölüm layya
gel çıkar dönmeden kanlı çiçeğe
bak kendini boğan bir gölum layya

istanbul ve bursa arası yollar
gözlerin yolları aşıyor gibi
ve ölüm aşkına açılan kollar
kolların içinde yaşıyor gibi
kalbimle kalbinin yarası yollar

ezmeden ezmeden kaldırımları
bu şehrin kalbini diri isterim
bir kurşun çağırır tüm rüyaları
ben o an en güzel yeri isterim
denizi masmavi kuşları sarı

nisan yağmurları ne zaman gelir
kurak aşkımıza bir pınar gibi
bizi anneler ve çocuklar bilir
ne zaman görünür denizin dibi
denizi ne zaman bırakır nehir

gözlerini layya yukarı çevir
birşey sallanıyor uçsuz bucaksız
umutlar devrilir aşklar devrilir
yaz biter mevsim kış ağaç yapraksız
beyaz pencereden karanlık gelir

delilik ve cinnet içinde suna
toprağa bir tohum bırakıyorum
ağıtlar düşüyor dudaklarına
ben uzanıp göğe gül takıyorum
yakacak günüm yok artık yarına

ölümün alnından öpmek için mi
bu telaş bu koşu boş anonslara
ve hülya kurmayı bilmek için mi
sinema bileti son seanslara
hayatı hayata bölmek için mi

gökler ki yerlerde arar yıldızı
gündüzden de ışık gece tüm yollar
ey şehrin kaybolmuş efsane kızı
gökler seni anar sabaha kadar
gökler ki ruhunda sarar yıldızı

dondurma yiyen kız hani dondurman
dindirir mi artık ızdırabını
boşuna düşleri hep hayra yorman
rüzgârlar dolanır arar rabbini
bir eşarp bir yıldız ateş ve orman

küskün bir hatıra bir alkış layya
ben ki şehir şehir arar dururum
toprağa karışan yakarış layya
seni şiir şiir arar bulurum
titriyor istanbul bu son kış layya

karanlık yalnızlık içre karanlık
bakışın geceme damlarken benim
sonra kalabalık sonra ıssızlık
ruhunda ruhumu ararken benim
kara kara akan deli yalnızlık

bir gelin rüyası ateşten duvak
içinde aklıma sen geliyorsun
az sonra geceden resmin çıkacak
yaptığım resimde hıçkırıyorsun
sende bir deniz var beni boğacak

aşk nedir aşk nedir diye sorana
bir mahşer içinde yalnızlık dedim
sevda ateş gibi girince kana
uğuldayan şehre ıssızlık dedim
yıkadım andımı geldim kapına

gökyüzü uzakta değilse seni
fırat köPage Rankingüsüne götüreceğim
bulmak için gelen kara treni
her gece bir türkü bekleyeceğim
tanrıdan esinti yağmurdan ninni

bir gelin rüyası bir yalın duvak
içinde aklıma sen geliyorsun
sende bir deniz var beni boğacak
bir gülüşün kalmış bir düş olmuşsun
herşey çığlık çığlık herşey yalnayak

kapılar kapanmış hıçkırıyorsun
ve maviyi geri istiyor kuşlar
aydınlık aydınlık ama sen yoksun
bir resim yanıyor sonra susuşlar
söyleyin öyleyse beni kim vursun...

Sıtkı Caney


Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Sabah Sevgiyle Uyandır Beni

Acımın alnından öperek uyandır bir sabah beni dışarıda güneşi ve baharı yağarken yağmur. Yüreğimde bir müzikle uyandır beni tüy parmaklarını ağrıyan yerlerimde gezdir. Saçlarımdan zamanı geçirerek uyandır bir sabah. Sen günün şiiri ol, ben şarkını besteleyeyim. Sen narin bir nar fidanı gibi salın rüzgarda ben yanında yaralı bir dize gibi durayım. Aşk ve Şiirle barışan bir dünyaya uyandır bir sabah beni. Fikret Demirağ

Bercestelerim

Ağlamak   Anne Aşk Ayrılık Baba Babalar ve Oğullar Bellek Cahit Zarifoğlu Cemal Süreya Çay Çocuk/luk 1 Çocuk/luk 2 Çocuk/luk 3 Çocuk/luk 4 Çocuk/luk 5 Çocuk/luk 6 Dargınlık/Küslük Elif   Ev Fihrist Gam Gitmek Gelincik Gülüş Güneş Güvercin Hande Hatırla/mak Hüsrev Hatemi Hüzün İbrahim Tenekeci İhtiyarlık İmam-ı Şafiî İntihar İskele İstanbul Kader Kar Kalp 1 Kalp 2 Kalp 3 Kalp 4 Kalp 5 Kenan Çağan Kiraz Kulbe-i Ahzân Kuş Mahmud Derviş Mezar Mum ile Pervane Müntehirler Ölüm Pencere 1 Pencere 2 Rakı Sandal Seçtiklerim 1 Seçtiklerim 2 Sigara 1 Sigara 2 Sonbahar Suskunluk ...

Der(le)diğim Kiraz Şiirleri

Ah, kiraz çiçekleri Keşke sizin gibi Düşebilseydim. Masaoka Shiki Kiraz devşirmeye gitmiştin hani Çilek kokuyorsun vakte yabani Unutma sana bergüzarım var İntizarım yoktur, inkisarım var. Bahaettin Karakoç Bir yolcunun Kiraz çiçeklerini döken rüzgarında, Dönüp baktım arkama. * Ne büyük bir suç, Kiraz çiçekleriyle kendinden geçmiyor, Kyoto’nun bayanları. * Bir yaprağı Eğleniyor uzakta, Dökülen kiraz çiçeğinin. * Dökülen kiraz çiçeklerini, Durdurmanın bir anlamı Yok ki. * Dağ kirazı, Anılarım var Eski bir dosta rastlamış gibi. * Kiraz çiçeği işte, Kolumun üstüne Telaşla dökülen de. Takahama Kyoshi kiraz bahçelerinden geliyordum yakamda hınzır çocukların gülümsemeleri seni sevmekten geliyordum bir çeşit yalansızından sevda cümleleri tren yolculuklarında kiraz bahçelerinin resmi geçitleri Betül Dünder büyümek kiraz bahçelerinden kaçmakmış ya ben ne anlamıştım Betül Dünder İtiyorum onu, iti...

Ölmüş Bir Dosta Açık Mektup...

Sevgili Cem, Gecenin bir saatinde, ansızın düştü içime bu satırları sana gazetedeki köşemde yazmak. Hem zaten senin de gazeteci olduğunu düşündüm, hem de şöyle dedim kendime: "Mademki kimi zaman, bir kültür ve uygarlık konusudur diye, dostluk üzerine yazıyorsun, neden bir kez de sapına kadar yaşanmış bir dostluğu yazmayasın! Bir zamanlar çok ender bulunur bir uygarlık adası oluşturduğunuzdan niye söz etmeyesin?" Ve üstelik bunu yapmanın tam zamanı da. Çünkü hiç hazır olmadığım bir yaza girmek üzereyim ve çünkü geçen kışın soğuklarında, şimdi senin rüzgârlı bir tepesinde uyuduğun bu kentteki son sevdiklerim, beni, sevdiğim için öldürdüler! Evet, sevgili Cem, sen ve baban Şeref Serdengeçti, ölümünüzden bu yana geçen yıllar boyunca hep daha güçlenen bir sevgiyle süzülüp bana geri geldiniz. Ben de, zaman ve geçmiş kavramlarının ne kadar acizleşebileceğini ilk kez sizlerin zaman-ötesi sevgileriniz le anladım. Erken ölümün, ilişkimizi bitiremedi. Tıpkı babanla da hiçbir zaman bi...

Sevginin Ardından

Sevginin ardından yürüyen uyku Sevişmeyi değil, seni bütünler Yüzünün ülkesi sınır tanımaz Bırakır geceyi o ince keder Bütün tarihini sırtına vurup Denizi üç günde geçen serçenin Bir seher vaktinde soluk soluğa Tünediği dalda şenlik gibisin Ülkü Tamer

Ayrılık Provaları

I.  olmadım!  dağların sabrına sığındığımdan beri olduğum yok artık benim. bulamadım, taş neden yüzünü döndü bana ne söyleyecekti eğilip baktığım su rüzgâra kapılmış sağrısı o atın bana ne dileyecekti? âh ki durmadım dünyada soluklanmak için.  koyun koyuna uyuduğumuz tepedeki çimenlikten beri çok vaadiyle dünyanın çok gözler gelip geçti canımdan ama olmadım!  hepsi birdi sevgilim nasılsa sonunda hepsi birdi.    II.   filizkıran fırtınasıydı hayatım! iyi hatırla! kimin yüzüyle gelmiştin bana bir begonvil, bir serçe, bir sabah ıslığı kimin yüzüyle hayatım? ayrıldığımızda kimdik şimdi hangi gövdenin içindeyiz küçük bir çıngırak çalarken sabahları.. bağışla! bazı zamanlar unutuyorum yola uzun bakmayı. bazı şarkılardan geçmeyi örneğin: famous blue raincoat, zu were, in your room ya da o kemanlar  bir filmden arta kalan o yara. nerede battı kadırgam ben bile hatırlamı...

Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim

xx. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim Şöyle diyebilirim: ''Yıldızlı bir alemdir gece, Ve o mavi kümeler titreşir uzaklarda.'' Bir şarkı tutturmuş dolanır gökte gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Sevdim onu ben, severmiş o da beni meğer. Böyle gecelerdeydi, sardım onu kollarımın arasında. Öptüm, kim bilir kaç kere, altında sonsuz göğün. Sevdi beni o, meğer ben de sevmişim onu. Yürek bu, nasıl dayansın o iri, durgun gözlere. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Düşünüp benim olmadığını. Hissedip yitirdiğimi. Kulak vermek engin geceye, daha da engin o gidince. Ardından bir dize düşer gönle, çimende çiğ misali. Ne gelir elden sevdam onu tutmaya yetmediyse. Yıldızlı bir alemdir gece, yoktur yanımda o sevgili. İşte hepsi bu. şarkı söylüyor biri uzaktan uzağa. Yitirişimle onu ruhum da yitirdi neşesini. Gözlerim arar onu peşinden yetişsin diye. Bu yürek arar, ama yoktur artık o sevgili. Aynı gecedir ağartan aynı saç...

Abbas Kiyarustemi ile Şiir, Sinema ve Müzik

Şiir, Sinema ve Müzik -Sanırım bu kitapların bir kısmı da çeviriydi?  Evet, çok sayıda kitap çevrilmişti. Veya örneğin tefrika eserler. -Dergilerde yayımlananlar mı? Evet, dergilerde çıkıyordu ve çocukların vaktini alıyordu. - Mesela otuz seneden fazla yayımlanan Hândenihâ dergisinde 1940-1941'den 1979 Devriminden birkaç sene sonrasına kadar.   Bize iyi bir kitap tavsiye edebilecek düzgün bir insan bulmak için aşırı şanslı olmalıydık. -Hangi dönemde? Lise döneminde Lisenin ilk yıllarında. -Muhtemelen bunun bir sebebi da, kitapların basım ve yayımındaki eksikliklerdi. Sonuçta basım ve yayım endüstrisi o dönem çok gelişmemişti ve bu nedenle kitaplar olması gerektiği gibi ulaşılır değildi. Tabiatıyla. Evet. Mesela lisedeyken okuduğum veya arkadaşlarla elden ele gezdirdiğimiz bazı kitaplar vardı. - Yani değis tokuş ediyordunuz? Evet, daha ziyade kitap değiş tokuş etmek söz konusuydu. Kitap satın almanın yaygın olduğunu hiç hatırlamıyorum. - Okuduğunuz lisede kütüphane yok muydu? D...

Şiir her okumada farklı gösterir kendisini

Şiirin, ağırlıklı olarak elitlerin etkinlik alanında bulunduğu Batı dünyasının aksine hayli uzun dizeleri ezberlemiş okuma yazma bilmeyen İranlılar vardır. İran, şairlerin mezarlarının süslendiği, televizyon kanallarında ezbere okunan şiirlerden başka bir şeyin gösterilmediği bir ülkedir. Büyükannem ne zaman bir şeyden şikâyet etmek istese veya bir şeye beslediği sevgiden bahsetse bunu şiir yoluyla yapardı. İran’ın nispeten sıradan insanları beraberlerinde hayat felsefelerini de taşırlar, bu da şiirdir. İş film yapmaya geldiğinde, teknik noksanlarımızı telafi edecek bir hazinedir bu.  Bir defasında, İran sanatının temelinin şiir olup olmadığını sormuşlardı bana. Ben de bütün sanatların temelinin şiir olduğunu söyledim. Sanat, açığa çıkarmadır, yeni bilgilerin yorumlanmasıdır. Gerçek şiir de benzer şekilde, bizi yüceltir. Her şeyi alaşağı eder ve bizim müzmin, alışılmış ve mekanik rutinlerimizden kaçmamıza yardım eder; bu da keşfe ve ilerlemeye giden ilk adımdır. Aksi durumda, insa...

Abbas Kiyarüstemi ile Sinema Dersleri

Size öğretecek hiçbir şeyim yok. Aslına bakarsanız, buna benzer toplantılarda üstlendiğim vazifeyi katiyen öğretmenlik olarak değerlendirmiyorum çünkü bu kelimeden hazzetmiyorum. Kendilerini genç yönetmenlerle konuşurken bulan bazı insanlar itaat edilmesi gereken belli başlı “kurallar"ın var olduğu hususunda diretirler. Ancak sinema belirli bir metodolojiye ya da fikirler dizisine bağlı değildir. Yönetmenlik, diğer pek çok şeyin öğretildiği yöntemle öğretilemez, bu yüzden bu haftanın tartışmasız öğretiler bütünü olarak ele alınmaması gerektiğini söylüyorum. Belli bir yaşa gelmiş olmama rağmen (burada bulunanların hepsinden yaşlıyım) asla tavsiyelerde bulunan ya da insanlara işlerini ne şekilde yapmaları gerektiğini söyleyen birisi olmadım. Vazifem, yalnızca fikir vermek ve pek çok yöntemin arasında olan ve bugüne kadar da gelişmeye devam eden kendi yöntemlerim hakkında konuşmak. Daha önce bunun gibi pek çok atölye çalışması gerçekleştirdim ve her birinden bir şeyler öğrendim. Böyl...