Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İnsaf Kelimeleri

yedi kat arzımdasın bir barak havasıyla yanık annelerden yansıyan gök taşını hangi hışım saplarsa toprağa yahut mavzer kurşununu ete öyle düştü yedi kat göğünden yüzün yedi kat arzımdasın dilim lal kısıldı sesim tükendi dad kelimeleri feryadımdan içimde bir iltihab son kanserim miydin geliştin gene mi yanlış adrese geldim yoksa yanık bir anneden yansıyan bir barak havası mı bu işittiğim bazan uzaktan karlı dağlar ardından yok mu asırlardır aradığın yüreğim benim gibi benimki gibi bir yüreğin yoksa gene mi yanlış adrese geldim tükendi inan tükendi kalmadı başka yanacak yerim öldür beni ya sesin gelsin bir esinti bir rıza işaretin ister Ay'dan ister yıldızlarından gelsin inan bittim tükendi dad kelimelerim artık dokunmasalar da ağlıyorum Murat Kapkıner

Taşlanmaksızın Ayrılmak

Bağışlayın Alışmamışım Taşlanmadan ayrılmaya Bir ilk tuhaflığın sarhoşuyum Kovulmadan gidiyorum ilk kez Gidiyor ve şaşırıyorum Sırtımda utançlarım aşklarım belalarım Geçti gümrükten Oysa ben Tam da hazırlamıştım kendimi Altmışbir yılın utancını kaçak sokmaya içeri gidiyor ve hüzünleniyordum utancım aşklarım belalarım benden geriye kalacak diye gidiyorum ne eksik ne fazla hiç anımsamadığım kahramanlıklarım da varmış oysa böyle geçmişim gümrükten meğer yazan yazıyormuş sağımda solumda Murat Kapkıner

Dilenci

''Ölüm, mahşer günü bir siyah koç suretinde getirilip boğazlanır'' bir siyah koç gibi öldürüldü ölümüm kızıl çığlıklara döndü izdüşümüm ölüm ölüm alacak elinizden 'ıyşınız aşığınız diye delik delik kaçtığınız ölümlerinizden bir yudum ölüm bir yudum ölüm veriniz nerde yok mu ölümleriniz dininiz mezhebiniz aşkına ölememekten döndüm şaşkına rabbiniz taptığınız aşkına bir yudum ölüm bir yudum ölüm veriniz ölüm dileniyorum maruf ölümler sizler asilsiniz şovalyesiniz merhamet ediniz merhamet ediniz bir yudum ölüm bir yudum ölüm veriniz gördüm mahşerin siyah koçu gibi öldürüldü ölümüm bir kızıl çığlık şimdi izdüşümüm Murat Kapkıner

Elifbamdan Arta Kalan

az sonra beni çağırırlar buralı değilim yanımda memleketimi bildirir bir belge getiremedim üzgünüm hiç kimse fotoğrafımı çekmedi izin vermediğim uygun durmadığım söyleniyor /-aksine efendim benim annem belirlenemedi/ birazdan beni çağıracaklarını umuyorum sigaramda yol görünüyor burdan da dengimi tutuyorum bol miktarda Eylül biriktirmiştim /aslında kasım demek istiyorum/ ker*** duvfar diplerinden topladım koynumda bütün ceplerimde Akdeniz kıyısından devşirdiğim renkli çakıllar kaydırak taşları midye kabuğu ve ince kumun içindeler sigaramda yol görünüyor yakında beni çağırabilirler Anne'm en gizli sırrını sonuçta 'Ay'a dokunmak istediğini' nihayet bana açtı O'nun gibi muhteşem iradelerin sahibi olamam soylu değilim gökyüzüyle tanışmak Güneş'i görmek bana yetecek nasıl olsa bir gün beni çağıracaklardır /ben hep atomla galaksiler (yani gergefle kirpiklerin) bulutla okyanus çukurları (yani kaş ile göz) arasını doldurdum/ şef...

Gün Batar Kuşlar Döner

söylemedi deme gidiyorum geldiğim yere arkama çalı toynaklarıma telis bağladım iz bırakmadan en sessiz gidiyorum cari sadakam nakibim /yeryüzünde bid'atım/ menend ü rakibim terekem yok sıfıra çarpıldı hikmet-i vücudum alacağım kimseye borcum yok varis bırakmadan gidiyorum kimse bilmeyecek var olmuşum olmamışını gidiyorum kefensiz sedasız nam u şöhretsiz gece nevbetinde aydım şekibindim /olmayacak yoruldum/ gelmeyeceksin sabahı beklemeden gidiyorum geceleyin ayazda sabaha çeyrek kala dönecek oldun muydu bir adım yetiyor geldiğin sonsuz mesafe için gözümü güze açmıştım baharı beklemeden kışın tam sonunda gidiyorum kar altında bahara bir adım kala işin orucun bitimine ramak var eli kulağında müezzinin kan-ter içindeyim kazma küreği fırlattım ezanı beklemeden yevmiyemi almadan gidiyorum söylemedi deme gidiyorum geldiğim yere 'zemheriden ötesi var' kimseden ayrılmış kimseye kavuşmuş kimseye dönmüş olmayacağım söylemedi deme...

Acı

Acı, hassasiyetini kabuklaştırıyor insanın. Ölmek galiba bu. Ayrılığa alışmış gibiyim. Tevekkül, teslimiyet. Ve heyecanların gün geçtikçe kararan pırıltısı... ...Alışkanlıkların insanı pestile çeviren çarkı. Artık yanarak değil, tüterek yaşıyorum. Nemli bir tomar gibi. Kanatlarım her gün bir parça daha ağırlaşıyor. Galiba ihtiyarlıyorum... Cemil Meriç

Ağlamak bir şey değil

Eylül gölgesi düşmüş güneşe Ağlamak bir şey değil Hançer sokuyorlar adamın sırtına Murat Kapkıner

Hiç Kimse Beni Beklemiyor

beni gören alelacele dolaşan ayaklarımla sokaklarda bir yerlerde birileri bekliyor bir yerlere gidiyorum sanır halbuki hiçbir yerde hiç kimse beni beklemiyor 'artık bu solan bahçede' ne gül kaldı nede gülistan aşk yalnız bende sadık yalnız ben kaderle yaşamışım benim dışımda aşk mutlak yalan rüzğar bende nasılda gerçek fırtına bora yüzüm bu aleme ait degil sesimin büyüsü ahretten hem sığmıyorum hem dünya tutması var imansa işte müminim çile ise işte eyyub dayanmaksa dayanamıyorum işte dayanamayarak /aklımı alan neden almadı canımı/ şeytan haleye boğar gerçegi degiştiremezsin geriye kalan beklemek halbuki hiç bir yerde hiç kimse beni beklemiyor bilmek istiyorum kimin için ölemiyorum Murat Kapkıner

Kundak

davacı değilim savcıyı geri gönderin geri durun şöyle alışmadığımız şeyler bunlar ne ilk öldürülüşüm bu ne ilk yıkılışı evimin cesetleri yan yana koyun büyüğümü küçüğümün yanına ayrılmasınlar /her dönemeçte bir eşkıyaya kendim veriyorum gömleğimi gönül rızasıyla/ sizin gurbetinizde ilk vuruluşum bu sanırım bundan telaşlandınız ne var bunda bir Robinson öldürülüyor şunun şurasında yahut Tarzan yani bir çocuk /kabahat kendisinindi tam kırk kez öldürüldüğü halde büyümedi/ savcıyı geri gönderin davam yok fazla malum olduğu için ebediyen meçhul kalacaktır bu cinayetin faili Murat Kapkıner

Gözlerimi kim kapayacak?

Ölüm kapımıza hızla yaklaşan Alaca kanatlı bir atlıdır şimdi Nal sesleri içimizde yankılanan.. Oysa vakit çok erken Öpünce seni gözlerinden Yolculuk başlayacak.. Sen de yoksun başucumda Gözlerimi kim kapayacak? Şinasi Özden

Bu ne biçim sonbahar

Bu ne biçim sonbahar Ben anlamadım Yapraklar yeşillenmek istiyor… Nakata

Düş ve Şiir

Hep bilinen yaşantılar, Hep bilinen imgeler. Nasılsa bir düşte birleştiler, Sonsuz yeni biçimlerle. Hep bilinen duygular, Hep bilinen sözcükler. Nasılsa bir şairle buluştular, Sonsuz yeni şiirlerle. Sarhoş olunca anlar insan şarabın gücünü, Aşka düşünce aşkı: Siz benim şiirlerimi yazamazsınız Ben sizin düşlerinizi göremem. Hu Şö Çeviren : Halil Bener

Gelincik

Senin resmini yaparken Parlak kırmızıyla laciverti Birbirine karıştırıyorum. Söyle bana ey gelincik Toprakta ne al, ne lacivert, Ne kırmızı, ne de sarı varken Sen nasıl boyuyorsun böyle Çiçeğinin yapraklarını?.. Nakagawa Kazumasa Çeviri: Sami Akalın

Bülbül

Kapıma geldiğinde bakmadım yüzüne Gittiğinde yüreğim de gitti peşinden O kara gözler, o pembe yanaklar nerede O rayiha, o yüzdeki renk nerede Seslendi bana sevdiğim: ey çılgın bülbül Niçin ağlayıp figan edersin Ovaları ve dağları kokusuyla güzelleştiren Sevdiğin burada işte, gözün önünde Ey bülbül artık biliyorsun kim olduğumu Özgürsün hep, tutsağım ben Çıktım dinden imandan, yurtsuzum, yuvasızım, Adım Cegerxwîn, bir Kürt genciyim. Cegerxwîn (1903-1984) Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy ______________ Bılbıl Hate ber derî min lê nanerî Le gawa ew çu min dil daye du Ka ew çawen reş,ka ew demên geş Ka ew bihna xweş ka ew reng u ru Yar min bankir ey bilbilê dîn Lê ser çi digrî qerîn u nalîn Yar'a te waye,lê ber çawaye Ew deşt u çiya tew xweş kir bi bihn Bilbil tu zanî gelo ez kime Tu tim serbestî lê ez girtîme Bê lis u hêlîn bê ol u bê din Ezim cigerxwin xorte kurdime Cegerxwîn (1903-1984)

Gül Alışverişi

Uykudan uyandığımda bir gül taciri gördüm, Gülü yüreğe değiştirdiğine çok sevindim, Gülü yüreğe değiştiriyordu. Sayrılık ve yara dolu bir yüreğimiz vardı, Önce inanmadım gülü yüreğe değiştirdiğine. Gülü yüreğe değiştirdi. Pazarlık yaptık, dedi ki: takas etmem. Güle tapıyorsan canı ve yüreği de verirsin üstüne. Canını ve yüreğini de verirsin. Dedim ki, kim değişir canını ve yüreğini bu gülle? Pazarlık budur, dedi. Yaralı yüreği veriyorsun. Yüreğin yaralı. Canımı ve yüreğimi verdim, seslendi yüreğim: Dedi ki: “Ey Cegerxwîn, değiştirdin yüreğini bir gülle. Bir gülle değiştirdin yüreğini. Cegerxwîn (1903-1984) Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy Gulfiroş Ez ji xew rabûm, gulfiroşek dî, Pir gelek şa bûm, gul bi dil didî. Gul bi dil didî. Hebû me yek dil, tev jan û kul bû, Ne bûme bawer, gul bi dil bidî. Gul bi dil bidî. Bazar me kir go, ser bi ser nadim, Ê gulperest bî, can û dil didî. Can û dil didî. Min go kî didî, can û dil bi gul, Go: ev baz...

Göl

Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için Demirleyemez miyiz? Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak, Seyrine doyamadığı o canım su yanında Bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa bak Oturdum tek başıma! Altında bu kayanın yine böyle inlerdin, Yine böyle çarpardı dalgaların bu yara, Ve böyle serpilirdi rüzgarla köpüklerin O güzel ayaklara. Ey göl hatırında mı? Bir gece sükut derin, Çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta Suları usul usul yaran kürekçilerin Gürültüsünden başka Birden şu yeryüzünden bilmediği bir nefes Büyülenmiş sahilin yankısıyla inledi. Sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses Şu sözleri söyledi: "Zaman dur artık geçme, bahtiyar saatler siz Akmaz olunuz artık! En güzel günümüzün tadalım o süreksiz Hazlarını azıcık!" "Ne kadar talihsizler size yalvarır her gün Hep onlar için akın; Günlerle birlikte dertlerini götürün, Mesutları bırakın."...

Geceyi Kaldır Omuzlarımdan

Gel kaldır geceyi omuzlarımdan, Ağrılar fışkırır değdiği yerde, Bir kovuk örmüşüm yalnızlığımdan Sensizlik boşluğu bakar içerde Gel kaldır geceyi omuzlarımdan, Abanır gövdeme koca gökyüzü, Altında ezilir, kanar yüreğim. Sırıtır karşımda geçmişin yüzü, Kaybettiklerine yanar yüreğim Abanır gövdeme koca gökyüzü. Külümde ararım kaybolan beni, Yakanlar keyfine bakadursunlar, Tutamam, maziden sarkan gölgeni, Gerçekler hayali yıkadursunlar, Külümde ararım kaybolan beni, Her kaçış, bir acı dalı uzattı, Tutunabilecek başka neyim var? Yaşam, beni bana böyle tanıttı, Varlık varlığımı başından savar, Her kaçış, bir acı dalı uzattı, Kahır gönderine bayrak çekerim, Yokluğun cehennem, varlığın sırat, Ömürsüzlüğümle ömür sürerim Dibinde selama durur hatırat, Kahır gönderine bayrak çekerim, İnsan ne değilse o olmak ister Ben seni isterim; gel de çöz bunu, Arala geceyi, yüzünü göster, Başka türlü gelmez hasretin sonu İnsan ne değilse, o olmak ister. Gel kaldır geceyi ...

Yüreğimin Hava Raporu

His merkezimden aldığım verilere göre; Sensiz geçecek her anımda, Yüreğimdeki hava sıcaklığı, Mevsim normallerinin altında olup, İç kesimlerimde buzlanmalara neden olacak. Giderek etkisini artıran sensizlik sayesinde, Yanaklarımdaki nem oranında, Hissedilir derecede yükselme gözlenecek, Gözlerim, çok bulutlu yer yer sağanak yağışlı olacak. Gönül vadilerime çöken ağır özlemin, Etkisini artırmış olup, Rüyalarımda bile, görüş mesafemi bir hayli daraltmıştır. Aramızda yükselen ayrılık buzdağlarından gelen “Alçak” basıncın etkisiyle, Umut denizlerimde şiddetli fırtına bekleniyor. Vuslata giden yollardaki kar kalınlığı boyumu aşacak, Tesellilerin yol açma çalışmaları sonuç vermeyecektir. Yüreğimden kopan sitemli şiir rüzgarları, Arasıra orta kuvvette eserek, Taş yüreğinde fırtınalara dönüşecektir. Önümüzdeki günlerde hatta yıllarda ise; Gönlüme düşebilecek cemrelerin sağlayacağı, Bol güneşli ve sıcak hava akımları, Yürek iklimimi ısıtmaya yetmeyecektir. Hal hat...

Ben kafiye düşünüyorum...

Ben kafiye düşünüyorum oysa sevgilim bana ‘Vechimden başka bir şey düşünme’ diyor Diyor ki ‘Ey benim kafiye düşünenim rahat ol Benim yanımda en güzel kafiye sensin Harf ne oluyor ki sen onu düşünesin Nedir ki harf? Üzüm bağının çitten duvarı Harfi, sesi, sözü artık birbirine vurup parçalayayım da Seninle bu üçü olmaksızın konuşayım, ah! * * * “Bu Mesnevî bir mânâdır yoksa feûlûn, fâilât değil” * * * Ey ezel padişahı, şu beyitten ve gazelden kurtuldum artık Müfteilun, müfteilün, müfteilün öldürdü beni Bir yanıltmacadan ibâret olan kafiyeyi sel aldı Zaten şairlerin kafalarının harcı kabuktan ibâret kabuktan * * * Tanrı, şiir için kafiye aramaktan başka bir dert vermediydi bana Nihayet ondan da kurtardı beni Şu şiiri al da eski bir şiir gibi yırt gitsin Mânâlar, zaten harfe, havaya sığmıyor *** Ey dil ile söylenen söz Ben ne vakit senden kurtulacağım da Mârifet güneşinin nuru ile gerçek Padişah’ı bulacağım, Dilden de, kıt’adan da, şiirimden de bıktım art...

Herkese Benden

bitirelim kendi en yükseğinden itilince herkes incinir yağmacıların ortasızlığı güneş yanığı bir suratın ortasızlığı çekirdeksiz mandalinaların ve çekirdeksiz kadınların ortasızlığı biri bana söylesin geldiysem ordaysam gerçekten bitirelim şu işi herkese benden geçmemiş gelmemiş olmamışlardan bahsederdim basit bir el hareketiyle bitirilmemiş akşam eve dönmese de hiç merak edilmemiş espriler iyi, kadınlar çekirdeksiz, kimse ümraniye’de oturmuyor boğaz manzaralı bir resimde oturuyor kimse ne kadar çok incinmiyor, bitirelim bu balık bir çocuk tüfeğiyle vurulmuştur diyorum herkese benden bunu hep kullanmak istediğimden değil, ağızsız bir çığlık ağızsız bir çığlık herkese benden kendi etinden bana geçmemiş gelmemiş olmamışlardan bir zaman, hiçbir etikette aralık 08 gibi saçma sapan bir şey yazmayan neden çıkmayalım bu özürlü takvimden aptalların gramerinden, mitoloji filan bilenlerin noktalı virgülü hep en doğru yere: ah belinda filminden yüzünü buruştur ve bunu k...

Yanılsamalar

1. acının üstünden bir gece geçti, geride basit bir yalnızlık. döndük pürüzsüz yüzüne yaşamın, asit döktüler içimize, gözlerimizde bir karmaşa, toprakta uyku, toprakta engerek, kımıltısız bomboş bir dünya zehirlendi demek, ses oldu ölüm, cesaret uygunadım girerdik, cıvıl cıvıl tomurcuklarla bahara, ama gerilimler yaratığı soluk fotoğraflara çerçeve olurdum sonunda, bu kaçıncı sönüşüydü yangınımızın, yüzyüzeydik ve gözlerim körlerle o karanlık zamandan geçmenin ıstıraplı tadıydı, zaman zamana zaman da geceye çevrildi, gece uslamaz hüzne, senin adın çalar saat olsun, yüreğin yas tutmasın sakın , çünkü sabahlar ihanet çıkmaz, mutlaka ölümden başka söz verecek şey de var odamda bir kitap açar gibi sığınırım gecene, korkmazdım, feneralaylarında balonlu çocuklardım, cankurtaran sireni, hiç ağlamazdım kıvrım kıvrım belini ezbere bilirmişim, hani ince boynunu falan, ilkgüz ışıkları kırılırmış, bildiğimiz ve bilmediğimiz, uyurmuşuz yalın ve ıslak, akşamın ıssızlığında,...

Mathilda F

          beni gideceğin yere kadar bırakabilir misin? küfürlerle geçen çocukluğunu bileklerinin bekaretini ve kendine intiharla gösterdiğin o gerçek yüzünü al, beni aşağıda bekle! acılarımın anahtarlarını alıp geliyorum birazdan allah’ın gelecek bataklıkta boğulan itler gibi öleceğiz! daha sonra bir yılana satar gibi bana bir yalan satın al ve zehrimin seni gebe bırakabileceği bir öykü yaz! belki iyi bir okula yazdırır iyi bir orospu çocuğu yetiştiririz belki ravelin bolerosu’ndan nefret eder belki tüberküloz olur belki de alnı secdeye değer? mathilda, bir hayvan çıkar ağzından yeryüzüne iblis yağar bir hayvan ki boynuna geçirilen sutyen dizginler kadınlığını bir hayvan ki gözleri yok dokunarak bulur et parçalarını ve bir hayvan ki bir gün vurulur kan emerim göğüslerinden mathilda, inan! cehenneme girebilmek için daha iddalı sevişmeliyiz! mathilda, hazırlan! artık hiç kimse gelmeyecek yalnızlığını al ve aşağı in ...

Ana’tomi

Gözüm açık rüyalar gönderdiğin zamanlar bunlar Yeminle! Uyanmayalım, yeminle son nefes, dudaklarında Beni yaşayarak çok harcadı hayat Çok küçükken bıraktım klasik dinlemeyi Dil en iyi küfürle harcanır, bunu biliyorum sakın söyleme İyi olduğum yalan, inanma onlara Kesik bilekten düşen, mendil gibiyim sana Al beni, ama n’olur ağlama Ve kanamanın erdeminden geçerken hassasiyetim Kurumsal bir kimlik gibi sana yaklaşıp, iflas ettim demek değildi niyetim dev bir amme hizmetiydik biz doğaya göbek bağımızı Veysel’den aldık o kara toprak elleriyle kopardı annemizden onun kokusundan nefret ediyoruz artık! Bunun için seviyorum belki kokunu Ve kesmez artık bizi toprak Büyüyen şeylere özeniyoruz Genişleyen göğüslerimiz var Cinayet işleyecek kadar sinirli inip kalkan Şeylerimiz var Ne çok alınganız klasikten uzaklaştığımızdan beri Telefon etmeden gelme Ya da beni öldür git diyebiliyoruz Hayat kısa metraj, onun da yarısı yok sanki Hep seyir halinde üryan duruşlarımız Anne ö...

sana bir güzel öleyim bana bir güzel ağla

annem gözleriyle tamamlıyor çorbanın tuzunu ne zaman mahmud’u ansa. ordan biliyorum en acı aş içine aşk doğranmış olandır. sofra kurulur toplanır tabaklar kaşıklar bardaklar türküler toplanır sızılar çektirilmemiş fotoğraflara bakılır göz yaşında iyot varmıdır. benim acilen ölmem lazım fuat. bir soluk ölsem şurda. bir soluk dursam sen sevgilimi çağırsan başıma tuzlasa beni yere girdiğimde kokmasam. sofrasını kursa toplasa tabaklarını kaşıklarını bardaklarını türkülerimi toplasa çektirilmemiş fotoğraflarımıza baksa bana bir güzel ağlasa ölsem ben ona bir güzel sevgilim benden bir çocuk yapsa. adını aş/k koysa bu gün yüzünde bir vakit kalmışlığım unutulmasa… Köksal Özyürek

He Shot Me Down Bang Bang

Oysa ben tüm yaşamı gökyüzü altında bir tatil olarak görüyorum. Tezer Özlü He Shot Me Down Bang Bang seni bir gün en yakının ele verirse eğer, öğren susmasını ve ağlamamasını. bir kavanozun içinde mavi bir gül yetiştir her gün daha çok yaşayan. bir masalın ağzını kapat ve yat geniş odalarda. bir oksijen çadırında. ona kötü bir şey olsun istedim. bana aşık olsun istedim. Lale Müldür

Dingilizce Gibiyim, Anlıyorum ama Konuşamıyorum

Dingilizce gibiyim bu aralar anlıyorum ama konuşamıyorum. Anlıyorum yani anlıyorum mesela kadınların neden gömlekli erkeklerden hoşlandığını. Anlıyorum ve ben Hazreti Yusuf’u düzenli olarak çok seviyorum Rabbim. Düzenli olarak düzen istiyorum mesela. Umumiyetinden çok şikâyetçiyim insanların. Umumi hallerde konuşmalarından çok ama çok… Kimsenin ulu ortaya saygısı yok. Adam olasılığım çok zayıf bir olasılığım biliyorum ama benim kafam da çay içmeden basmıyor işte…Devletin Çay içişleri Bakanlığı kurma fantezisini semtimin bayırında çocuktum ve şık bir golle kurdum..Sonuçta biz yerçekimine cazip gelen çocuklar değildik. Tiplerimize bakıp çay demlerlerdi. Sitelerin şımarık çocukları ve o gün bugündür tiplerine bakıp çay demlenilen insanları pek severim ne de güzel insanlardır onlar ve ne de mübarektir ocaklarına çay ağacı dikilen insanlar. Dingilizce gibiyim bu aralar anlıyorum ama konuşamıyorum. Anlıyorum mesela neden bu kadar namüsaİTİN teki olduğumu. Barklı bakış açılarım olsun...

Adam Olmak

Ağırlığı dünyanın aşktır. Yalnızlığın yükü altında Hoşnutsuzluğun yükü altında, o ağırlık sırtımızdaki o külfet aşktır. Kim diyebilir ki öyle değil? Rüyalarda o ağırlık sürtünür vücuda Fikrinde bir mucizedir, hülyanda kıvranır insan olup doğuncaya dek. Şeffaflıkla yanıp kızaran kalbinden bakınır- ki hayatın yükü aşktır Ama biz üstleniriz onu bitkin ve yorgun, soluklanmak zorundayız artık kucağında aşkın, dinlenmeliyiz kolları arasında aşkın. İstirahat olmaz aşk olmadan; yoktur uyku aşk düşleri görmeden, delirsen de, ürpersen de çıkmasa da serden meleklerle makineler, son temenni aşktır -acı olamaz o, inkâr edemez tutamaz kendini yok sayılırsa: Öyle çetindir ki yükü. -yaymak zorundadır kaygılar gibi çünkü çevrilemez de geriye verilir yalnızlıkla ölçüsüzlüğünün şahaneliğinde. Ilık vücutlar parıldarlar birlikte içinde zifir gecenin, el uzanır vücudun tam ortasına, ten ürperir bahtiyarlıkla ve gönül sevinçle tebellür eder ...

Usta İki Çay; Biri Açık Olsun

Sen devlet güçlerini abi sohbetlerinden ve ikinci el kitaplardan tanıyan çocuk Ayıp olmuyo mu böyle şiirlerinde molotoflar kafaya sıkmalar falan? Sen Taksim otobüsüne binerken sesli selam vermeye utanan çocuk o gün tekbir çığlıklarıyla fırlıcan mı cidden meydanlara? Sen miting alanlarında bile inceden bacılarını kesen çocuk şimdi harbi harbi ‘kahrolsun (mu) amerika’ya? Sen camı açık unutsa başı ağrıyan çocuk Devrim deyip de güldürme lan beni! Muğayir Muharip

Gönlü Kırık Harami

Attığım taş vurduğum kuşa değmiyor be hafız Islağın en kırmızısında boğuluyorum, yaprakta şebnem Gözlerimi değdiriyorum, nem kalbime iyi gelmiyor Sanırım ayın etkisi altında kaldım, aşk çok münhem!.. Gömülürken ‘kroşelerle uyusun’ denilen ölü bir boksör gibiyim Eskiden kalbime yıktıklarım, şimdi mezarımda tepinmekte Şuh küfürler taşımı döndürdü, müsait yerde dirilebilir miyim Zamanında sindiremediğim haram sevdalar oturmuş mideme!.. Cami çıkışı aşure dağıtan amcalar, dünyayı yönetse, ne güzel Ne âlâ olurdu moda dergilerini ateşe verecek güzeller olsa Bizi o ateşe atmak yerine ateşe çay koysalar ve kestane Ben sonra ölürüm yine, acelesi mi var, kaçacak değiliz ya!.. Nefsani şarkılar birleştiremiyor gönlümün dağılan hiçbir zerresini Aşk, ardarda patlayan mısır olmuş, kolesterolden can almakta Bir de bakmışım ki unutmuşum ezberlediğim bütün molotof tariflerini İsyan kaldıracak hâl kalmamış ne saçlarımda, ne de yağmurlarımda… Burak Uzun

Zaten

Nasıl kırık dökük, yarım yamalak, eksik, nasıl yamalı hayatlar geçiyor gözlerimin önünden. Bir zanaat mutsuzluk sanki: Öğrenip bir önceki nesilden, onyıllarca didiniyoruz ve kuşkuya düşsek de bazen, sanıyoruz ki böyledir, iyidir, ne olacak ki başka, budur hayat zaten. Ya beceremiyoruz biz bu işi, ya da becerecek bir şey yok zaten. Roni MARGULIES

Dudak Gazeli

dudağının kıvrımda yer ayır bana ana rahminde nasıl uyursa bebekler öylece uzanıp kalayım orada. ki dudağının kıvrımında alanlar var senin dudağının kıvrımında ilk aylığını almış işçiler secdeye kapanmış dindarlar ki orada yerleri olsun için tanrıya niyaz eder cennet serinliği dudağının kıvrımında senin dudağının kıvrımında yer ayır banada ilk aşkının ilk öpüşünü saklar gibi bu anamın şarkısıydı dediğinde hüzne agustos sıcağında bardağa eylülde yağmura ayırdığın gibi sofrada rîçâl dudağının kıvrımında yer ayır banada ey eyyyy eğil uzan gerin bükül bir ıslık çal korkularıma Köksal Özyürek

Telezaman

Deniz uzaklaşıyor gitgide Ufuk çekiliyor Kumsal genişliyor Kısalıyor adımlarımızsa Kumlar mı? Makina ölüleri, füze artıkları, sakat uydularla Barbar medya, gazeteler, zor söylemleri Bilimsiz karmaşa Yaz oysa En güzel orda yazlardı Kabuklaşabilir akrep kendi hızında Yılanların derileri demirden Düşlerimiz kırılıp ufalanıp Gelincikler soluyor dokunmadan Deniz uzaklaşıyor Deniz uzaklaşıyor gitgide Uçurumlar akan ırmak o deli Yok şimdi Yalnızlığın damarını besliyor Kirli yoğun kandırılmış suyla Biz mi? Biz değiliz, önceki dün bugün başka Dokumuzu değiştiriyorlar hızlı vuruşlarla Tutunamıyoruz ilgilerimize, sevgilerimize Ve aşka Deniz uzaklaşıyor Gülten Akın

Kriz Zamanında Naat

Krizya prizmasından seyrediyorum mor Gabriel’i Menekşeler bu prizmada kırılıyor Kızıl zihinde kırık her şey kırık Herkes hummalı ve zamanlar garip ama böyle olması gerekiyor diyor Siyah Kalem “çünkü ancak yıkılan evde haine vardır” Ego kırılacak Beden kırılacak Kalp kırılacak Her şey kış ışığı gibi kırılacaktır ki Yeni bir başlangıç olsun Postnişinler öğleden sonrası oturmalarında Üzerlerine yağacak 120 elmas yağmurunu bekliyorlar Ameliyat masası üzerinde Garp sürgünü, Şark sürgünü Türkiye’nin kızıl kalbi açık Çünkü kalp ince saydam Bir cisimdir bunu anlayamadılar Bak her şey kırılıyor sen mai bakışın için, Logos, son lötüs ağacının ötesinde iç çekerken melek Sat bir kalp kırılıyor Senin sözün için Gece kuğuyla yolculuk eden O’na O’nunla vakit geçiren O’na Bir kedi kırılıyor ağzında Senin yakut mührün arketipik ahmet “Mim’siz Ahmed’sin sen” Swahili dilinde kırılıyorum Arkalarını döner dönmez Satıyorlar beni Lahor’da kırık bir sitar gibi Hastayım...

Elveda

beni Allah’ın konuşmazlığına kapadılar çocuktum çıldırdım babamı bir şirket aldı, annemi nevroz kardeşimi ise ordu tek başıma kaldım, alıp götürdüler beni kapitalizmin kıçına kapadılar asgari ücretli kimsesizlik çarpı çaresizlik hiç de eşit değildi aşk bölü ölümle gece vardiyalarında baş aşağı çarmıha gerildim şimdi çıldırmış şairlerden sana doğru koşarken orospuluğun erkekleri bilir mi? senin aşktan anladığın benim yağmurdan anladığım sen ıslanırken ben yandım beni yazmadığım bir intihar mektubunun içine kapadılar orda kırık dökük adamlarla şarap içtim yırtık yüzlü çocuklarla tiner çektim ve peri kalpli fahişelerle yattım, yatınca beni kalbimin dışına kapadılar ben sevginin kim olduğunu biliyordum o artık benim kim olduğumu bilmiyor küçüktüm üşüdüm beni güzel olan her şeyin dışına kapadılar çocuktum küstüm gidiyorum Jan Ender Can

Ben Karnında Annemin

Ateşe bak demek geçiyor nedense şimdi sana içimden erik ağaçları gene aldandı ve kar düştü üstlerine ben bu bahar da yetişemedim soğuk tutmalıydı diplerini ateşe bakarak delirebiliriz dalıp renklerine kuru odunların ateşe bak bu yeter sen orda bakarken beni burada oğul etmeye. Ben karnında annemin sen bir mermerle bir bir anne birdir bir mermerle, bilmezse karnındaki nedir o dengi olmayandan olan sen birsin o dengi olmayan için arılar ayrılınca da kovanından baba bilmemişse babalığını oğul bir babadan değil baba bir oğuldan bilinir ve çok bilinir ve kahırla söylenir ki babalar bir soğan erkeği çok kere anneler üstünde soğan doğranılan bir kara mermer bile değildir doğan doğuranda aramamalı kendini bu yüzden, aramalı o dengi olmayanda ve buluncaya kadar; nasip bu ya bir mimik’te, bir mermerin içinde. Benim gördüklerimi görüyor musun? görüyorsun biliyorum da soruyorum gene de ben bu mavi suyun içinde sen orda o beyaz mermerin içinde; rengimiz, ateşin renkleri içinden ...

Hurûfî

terkedilmiş evlerin,kendine sarılan yalnızlığı neyse,o dur kucaklaşmaları şehirlerarası terminallerin çünkü insan içine doğru genişler lime lime soyar derisini hallacdan mansura geçer orada aşk ve ölüm ve su ve ateş ve toprak ve rüzğar savurunca saçlarını bir kızın simsiyah yükleyip eşyasını mensura artık kimse tutamaz hurûfî,gider bu betondan tanrı kentin aşkı kovan dükkanlarından bu çirkef bu geniş bu iltihap içine doğru çünkü insan terkedilmiş bir evdir kendine sarılan yalnızlığından Köksal Özyürek

Ey sevgili...

Sür'un sedasına an kala sırtımızda kirli bohçamızla karşına çıkmaya utanıyorken... ah o erken ayrılık yok mu? Peşinden koşamadım sevgili, bir akşam üzeriydi... ayaklarım kavrulmuştu... gidişinle kumlar nâr olmuştu ve seni uzaklara götürmekten utanırdı yollar... gözlerimizden düşen o billur hüzün daha toprağa varmadan meleklerin nurunda kayboluyordu.... Sevgili Bir fecir vakti sana olan bütün özlemlerimi alarak ve Gaza'nın çocukları gibi koşarak ölüme... Sana geleceğim. ...gözlerimin bakarken utançtan eridiği yüzünün nuru düşecek semaya... Sevgili Bugün kuşlara imreniyorum ... kuşları kıskanıyorum sevgili... kanat çırptıklarında nefesin gibi kokan güller üzerinde. Ayaklarının değdiği coğraflarda bir çakıl taşı olmayı Safa'dan Merve'ye esen bir rüzğar... çınlayan bir dua olmayı diledim sevgili... Dev/asa, elinde Musa'nın, Yarılır.... merhamet olur deniz! Ve Zünnun karanlıklarda korunur... tesbih eder bir Yunus'un karnında El-Berr'i. İst...

Bir Kuşun Resmini Yapmak İçin

Önce bir kafes resmi yaparsın Kapısı açık bir kafes Sonra kuş için Bir şey çizersin içine Sevimli bir şey Yalın bir şey Güzel bir şey Yararlı bir şey Sonra götürür bir ağaca Asarsın bu resmi Bir bahçede Bir koruda Ya da bir ormanda Saklanır beklersin ağacın arkasında Ses çıkarmaz Kımıldamazsın Kuş bazen çabuk gelir Ama uzun yıllar bekleyebilir de Karar vermezden önce Yılmayacaksın Bekleyeceksin Yıllarca bekleyeceksin gerekirse Resmin başarısıyla hiç ilişiği yoktur çünkü Kuşun çabuk ya da yavaş gelmesinin Geleceği olup da geldi mi kuş Çıt çıkarma yok Kafese girmesini beklersin Girdi mi kafese fırçanla Usulcacık kapısını kaparsın Sonra kuşun bir tüyüne dokunayım demeden Bütün kafes tellerini teker teker silersin Yerine bir ağaç resmi yaparsın Dallarının en güzeline kondurursun kuşu Tabii ne yapraklarının yeşilini unutacaksın Ne yellerin serinliğini Ne de yaz sıcağındaki böcek seslerini Otlar arasında. Sonra beklersin ötsün diye kuş Ötmezse kötü Resi...

Bir Kadını Beklemek

Bir kadının bana gelecek olması, bir rüzgarı geçerek Bir şarkıyı geçerek, saçlarının uçuşunda Bir kadının bana gelecek olması, bir ömür geçecek Aşkın buruk tadında, buluşması iki yalnızlığın Bir akşamı geçecek Belki de dağılan sesleri hüznün ve akşamın belki de Bir kadını geçecek Bir kadını bekliyorum Eteklerini ve saçlarını uçurarak gelecek… Ataol Behramoğlu

Lepra

Topu uzak arsaya kaçmış Bir çocuk olarak karşındayım, benim Ağzımdaki şekere benzer Dualar ederim Tatlı, yapışkan Çabuk biten Diş çürüten Hafriyat çamurundan telsiz yapan Bir çocuk olarak karşındayım, benim Kirlenen ellerimle bile Seni özleyebilirim Küçük, uzak Özensiz Bulduğu her parayla bakkala koşan Bir çocuk olarak karşındayım, benim Aldığım en büyük hazzı Seninle paylaşabilirim İç içe ve yüksek Hızlı ve gergin Kolay gelen, eşsiz Çayını açık içen Bir çocuk olarak karşındayım, benim Büyüklere görünmeden Bi sigara yakabilirim Seninle ya da sensiz Öksürüklerle Düzensiz Okumaya erken başlayan Bir çocuk olarak karşındayım, benim Bu zeki gözlerimle Seni öpebilirim Titrek ve ışıltılı Dalgın ve unutkan Bedelsiz Basamakları atlayarak çıkan Bir çocuk olarak karşındayım, benim Dengemi kaybedersem Sana düşebilirim Sağlıksız ve korkulu Çekingen, kırık dolu Sahipsiz Kelimeleri yutarak konuşan Bir çocuk olarak karşındayım, benim Ağzımı tamaml...

Ağlamaklı Olacak Herşey

Gideceksin ağlamaklı olacak her şey Ağlamaklı olacak gökyüzü Ve ağlamaklı olacak yurdum Kağıtlarım kalemlerim ve masam Sandalyem sigaram Ve içimde yeni açan tomurcuk güllerim Ölüm güzeldir ama böylesi yakışmaz bize Böyle acı böyle dayanılması zor böylesine genç Yakışmayacak bu güzel yüreğime İçtenliğime doğallığıma insanlığıma Kalbim çok hızlı atıyor ve sık sık nefesim kesiliyor Ellerim titriyor ve düşüncelerim bulanıklaşıyor Vücudum bütün doğal dengesini yitirecek Yine her şey ağlamaklı olacak Hayatın ta gerçeğisin en gerçeği ve en acısı Ve ben payıma düşeni alacağım Acı olacak ama alacağım Biliyor musun? İlk zamanlar gideceğin hiç aklıma gelmiyordu Şimdi anlamaya çalışıyorum Yüreğim isyanlarda Galiba kararımı verdin Dönüşün yok mu? Yüreğimden kalkacak gemilerden Haberin bile olmayacak Olsun istemem Sen incinme üzülme Sonra acılar kalkacak Bir bir yüreğimin semalarında Yıldızlar kayacak her nefes alışımda Göğsümün ortalarında ta derinlerinden Korkma...

Son Ağaç

Suskunluğumu acemiliğime bağışla bir yaşama ustası değilim daha ne cinnetten döndü yüzüm ne cennetten bekliyorum kovulduğum kapıların ardında. Ucuz ölümler sermedim kanıma soldurmadım süzgün suda balkıyan güneşi tedirginim, ıslanıyor varlığımdan akasyalar yürüsem, çoğalıyor dalında yasak meyvalar dursam, çoğalıyor. Sürüyor dört mevsime ihanetim kutsal and’a, kutsal kitaba sürüyor yüreğimi varsıl kılan yeminim sensiz tenha kalan hayata. Sussun sussun ruhumda aforizmalar zırhsızım, kılıcım yok sözlerini karşılamaya yırttım, okutmuyor yüzünü sahte mushaflar. Bir son ağaç yalnızlığı bu, iyi bil uçurumun son çiçekleri açsın şimdi bağrında ama unutma, sakın unutma gülün rahlesinde diz kırmadım daha tohumun tekkesinde zikretmedim kekemeliğimi acemiliğime bağışla. Yusuf Özkan Özburun

Envanter

Çok az şey saklamışım yaşamımda; ne bir fotoğraf var ilk aşklardan ne bir mektup, dostlardan beş on tane; şunları yazmış Stockholm'den Demir Özlü 1983'te : "rahmetli Çiğiltepe'nin oğlunu gördüm geçenlerde Helsinki'de, sürüyorum geçmişin izlerini" Hangi izlerin peşinden gittim ben içimde bir mahşer beklentisi ? Çok az şey biriktirmişim yaşamımda ; hiçbir andaç yok babamdan, verdiği mineli çakmağı unutmuşum bir Amerikan Bar'da ; ah umursamaz gençlik! Sımsıkı tutsaydım şimdi avucum ısınır mıydı acaba ? Yığınla not var ama masamın gözlerinde : şöyle "Üç Kör" başlıklısı: -Homeros, Milton, Borges-. İçgörü üzerine bir şiir yazacaktım belki de. İşte bir başkası : "Yolculuk" : -Odysseia, Moby Dick, Karanlığın Yüreği- Belli : Çıkış ve Varış ya da Başlangıç ve Son takılmış kafama. Demek ki yetişemiyor insan ne yapsa kendi tasarısına. Kitaplardaki kenar notlarında kalacak benim ardımda bıraktığım iz, anonim bir kiml...

Hayata Cevap

Bahar geldiğinde ben yaşlanmıştım Kaybolan bir müzikle yıkanıyordum yorulunca Ne varsa unutmuştum Göklere yerlere ve sözlere ait ne varsa Baharın geldiğini anladığımda Tek bir çiçeği olsun koparamayacağımı da anlamıştım Ustasızdım ve korkularımı yenemeyecek kadar yaşlıydım Yolun başından başlamak için Yolun başına kadar yürümek gerekti Yaşlıydım Gördüm Aşktan öte cevap yokmuş hayata Bütün zamanlar için Yüzümü toprağa Yüzümü denizlere yüzümü çiçeklere koyup Allah`ım dedim, Allah`ım Başka bir şey demedim başka bir şey yapmadım Bilmem geçti mi bahar Kimin ülkesinde uyanacağım Mevlana İdris Zengin

İç Nefes

o bir çay istemişti, trenin içinde biz tren yolcusuyduk, çölün içinde ben yalnız kalmıştım, senin içinde oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni! aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin o bir dile sığınmıştı, sözü içinde yolu yoluma çıkmıştı, çölü içinde ben eski kalmıştım, senin içinde oysa kaç çocuğun yerine övmüştüm seni! düşü geçtik, kendine bakabilirsin o bir bende kırılmıştı, hayli içimde ıssız otağ kurulmuştu, canım içinde oysa kaç bahçe yerine açmıştım seni! kimi geçtik, kimseye sorabilirsin Haydar Ergülen

Kılıcım, Çekicim, İnce Gül Dalım

Çekici parmağına indirdiğim gün Sevdakâr bir çırak olduğum anlaşıldı Gülümsedi ustam. Parmağımın ucundan acıyı emerek büyüdüm ben Gül desenli kılıçlar işledim merhametli Aşkı övme savaşlarına girdim bismillah İlk hamlede en güzel yerimden yaralandım Çok iyi savaştım ve yenildim. Keçenin dört ucunu da salıvermiştim suya. Güzele yakınlaştım, ilmim arttı Sırları çözüldü yeşil çöllerin Çözüldü dağların bilge duruşu Yaşamayı sürdürdüm bitmemiş destanımı Şehirlere yürüdüm meydana girer gibi Denizler karşılamaya geldi anlımı Parmağımı kaldırdım göğe doğru Mazlumlar Parmağımdaki çekiç izinden tanıdı beni Şehrin diplerinden koşuşup biriktiler Kılıcımla boylarını ölçmek için çocuklar Gördüler ki göğüs hizasına geliyor gül deseni Yaralarımdan düşen kabuk gibisin dünya Dönüşün çocukların başını döndürüyor Binicisine tutkun yaşlı kısrağım benim Keçenin dört ucunu da salmışım işte suya Sarı ayın saçları dağılıyor uykuya Aya yağmur mu değmiş, maviye dağılıyor Göğsümde d...

Güneş Çiçeği

Atı Gülşah’la kalbinin rabıtası hiç kopmayan Duran’ın, tarlalar arasından geçerken güneş çiçeklerini seyretmesi, onların aşık oldukları Güneş’ten bir an olsun yüz çevirmeyişlerine imrenmesidir. Bu odur: Dönmesin kalbim Tanrım, dönmesin kalbim Dönsün başım Dönsün başım Dönsün daima güneş sarhoşu başım Bir gündöndü tarlası uğultusuyla Bal sarısı, at rüyası, arı tefsiriyle Serin ikindi esintisiyle Kırpıştırıp iri kirpiklerini Yüzünde aşk aydınlığıyla Dönsün, şifadır Unutuşun yarasına ve kaybedişin Kalbim sabit kalsın diye Dönsün dursun durmadan O gözleri gece güzelin, Gölgesi ay sevgilinin Yörüngesinde Bulutları köpürterek yüzen Altın bir gemidendir Leventleri ışın mızraklar yağdıran Ateşli öpüşlerle uyandıran Bayıltan ve uyandıran O sevgilinin. Şaban Abak