Ana içeriğe atla

Kavuşma Bitti

Cennette olacağım yaşa geldim
Her kelimeye bir sıfat sıkıştırmakla geçti ömrüm
Ne atının dizginlerine yapışan barbar
Ne de nezaket cümlesiydim buralarda
Eşyaların ve saatlerin güzel ruhu adına
Anlattıkça inandığım bir kader yazdım

Çocukluklardı bilincimin iskeleti
Çocukluklar mutfakta unutulan annemdi
Çocukluklar sarı ışıkların uzak odalarında
Çocukluklar yüklemi ertelenmiş cümlelerdi
Kardeşlerim yüzüme baktıklarında
Göç hazırlığıydım onlara
Sabahları hayatta olmak
Bir sürgünlükten diğerine fırlatılmaktı
Kapalı havalarda otobüslerde koridorlarda
Hep metalik hep kül rengi
Günahı boynumda pazartesilerdi
Kullanılmış yüz ifadeleri
Anlattıkça büyüyen sırr-ı kadim
Ölümden sonrasını çalan şarkılar
Çiçek satan yunan tanrıları
Çok sesli aşklar
Yani gökyüzünün malı ipi kopmuş uçurtmalar
Hurdası çıkmış büyü teknikleri
Özgürlük zehirlenmeleriydi
Omuzlarım titrerdi günlerden
Bir cinayetlik öfkeden kalan kırmızı
Balçık ve Yemin
Damarlarımda köpüren Moğol kanı
Silahı hedef yapan alnım
Oğulsuz bir adamın ormanlarında
Gazete köşelerinde hikmet arayan aklım
Kâğıttan sıkıntılar
Unutulmuş ağustoslar
Pusu kurmuş bezginlikler halinde
Toplandılar

Yeni bir yanlış dilemek için
Çöl görmüş adaklar adadılar
Yeryüzüne itilmiş bir taş gibi
Sert ve kırgın düştüler
Diyar-ı Rum’un boğulmuş denizlerinden
Buz tutmuş hayaller getirdiler
Omuz silktiler parmaklarının ötesinden baktılar
Hayatı taşınmaz bir yük gibi ağırladılar
Kadınlarının ısıttığı yataklarında
Sezai Karakoç okudular
Güzelliğe feda edilmiş ahlak
Ve edebi sevişmeler
Ve doğuya bakan kalp parçaları
Ve yürüyüşün kullandığı adamlar
Ve yer altı ayinleri
Sordular
Mesele nedir?

Karanlığı düelloya çağırmak dedim
Seni seviyorum şeklinde beklerken
Parçalamak imlayı
Şiirlerin kirlettiği ne varsa
İnsan olmaktan yana
Onu yitirmek dedim
Tüm yanlış kahkahaların gürültüsünde
Ağlaması inanç denen kırılganlığın
Anti-lirik şifalar yerine
Epik hastalıklara bulaşmak
Göz göze kalakalmak çocuklarla
Romantikler erken ölür derdim içimden
İçimden çıkarken ölmeye başlamak gibiydi
Sis yüklü kervanlarım inerken masallardan
Melankolik bir tanrıya inanmaktı

Sadece hayallere açılan
Kör bir kalp bağışlanmıştı bana
Herkes yüzümün bir parçasını dinlerken
Geçmişimde yarım kalmış yüzünü buldum onun
Bana baktığında gövdeme üniforma gibi yakışan
Göğüslerinden mürekkep damlayan bir kadına inandım
Nefesimi teninde gezdirirken
Bir ölümlük hatıralar edindim
Yaz gecelerinde ıssız çay saatlerinde
Taşradan taşan kötü mutluluklarda
Ben onun gençliğinin düşünü gördüm
O orada değildi ben gördüğümde
İkiye biçildikçe günahlar coğrafyası
Gençliğime sunulan kefaret gibi sevdim
Şehre tepeden bakmak gibiydi onu sevmek
Uykulu sesinde bahçelerle tanış olmak gibiydi
Kirazlar kadar
Ve sokakların istasyonların tahta merdivenlerin
Uzaklarda ateş saçan evleriyken Yeşil yurt
Geç kalmışlığımın
Yasını sımsıkı tuttum ellerinde
Kızıl saçlı ağlayışların kışından
Penceresine yağmurlar indirdim
Kem gözlü zamanlarda
Müzik çarpıntısının piç baharlarına
Dalgınlığımın şiddetinden çatlayan bir tohum bıraktım
Gittiğini anladım avucumdaki boşluktan
Ölümüne yalnızlığım kadardım

Arabesk inleyişler doldu sesime
Gecenin açtığı yaralardan kesilmiş süsler
Ve babamın yüzünü taşıdım yüzümde
Saçlarından saçıma düştü aklar
Eski bir oğul gibi baktı bana
Boğazından boğazıma bir
Bir…
Düğüm aktı
Bir düğüm aramızdaki yıllardan
Bir düğüm. Hayatla aramdaki mesafeyi Hayatım sandım
Ben kendi ölümümü tekrar ederken kelime kelime
Lime lime
Üstümde o nankör saltanat
Üstümde deliliğin dağlarından kopan kuşlar
Üstümde yoksulluğun kumaşından biçilen seferi atlas
Üstümde halkın çarşılarından yapılma naylon bulutlar
Üstümde notasız ezanlar
Üstümde safrası atılmış şiir artıkları
Evden çıkarken adımlarımı dolduran umut
Eve dönüşlerin insansızlıkları
Kâğıtlarımı kemiren ev yapımı böcekler
Paranoyak telaşları nefs-i emmarenin
Unutmayı hatırlatan mum fırtınalarıydı

Ey mum fırtınalarında kaybolanlarım
Ey birbiriyle söyleşen gözlerim
Ey çıplak bakışlarıma kılıf uyduranlar
Sizinle tanışmadım konuşmadım
Ve hiç birinizle susmadım sustuğumda
Bomboş bir şehrin 1430 yıllık yankısıydım
Çatı katında rüzgârlar beklerdi beni
İhtiyaçtan başka neydi Sonsuzluk?
Kimdi dilindeki yorgunluktan kendini arıtan?
Kim bulup çıkaracaktı parmaklarımı benden?
Hatırasız aşk isimlerinden yakarışlar değil miydim ben?
Eskitilmiş bir intiharın üslup travmasıyla
Tetikte pür dikkat harf harf kendime başlardım
Bir çift yüzük kanardı aynalarımda
Yusuf’un gömleğinden dökülen ağıtlardım
Buradayım derdim
Kasvetimin derinliğiyle buradayım
Kim olsa sarsılırdı kasvetimin uğultusundan

Düşünceydi aşkın bana düşen gölgesi
Düşünmekti beni aşka var eden
Aşk bir düşünceydi hayatta
Aşktı öpüldükçe çoğalan yalnızlıklar

Sonra öldüm sarkıtarak bir düşü ölüme
Düşümün ortasında geldi ölümüm
Cennette olacağım yaştaydım dünyada
Bozulmuş bekâretin bozuk sütü
Ağzımın kenarında.


karabatak, kasım- aralık 2012
Süleyman Unutmaz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bercestelerim

Ağlamak   Anne Aşk Ayrılık Baba Babalar ve Oğullar Bellek Cahit Zarifoğlu Cemal Süreya Çay Çocuk/luk 1 Çocuk/luk 2 Çocuk/luk 3 Çocuk/luk 4 Çocuk/luk 5 Çocuk/luk 6 Dargınlık/Küslük Elif   Ev Fihrist Gam Gitmek Gelincik Gülüş Güneş Güvercin Hande Hatırla/mak Hüsrev Hatemi Hüzün İbrahim Tenekeci İhtiyarlık İmam-ı Şafiî İntihar İskele İstanbul Kader Kar Kalp 1 Kalp 2 Kalp 3 Kalp 4 Kalp 5 Kenan Çağan Kiraz Kulbe-i Ahzân Kuş Mahmud Derviş Mezar Mum ile Pervane Müntehirler Ölüm Pencere 1 Pencere 2 Rakı Sandal Seçtiklerim 1 Seçtiklerim 2 Sigara 1 Sigara 2 Sonbahar Suskunluk ...

Bir Sabah Sevgiyle Uyandır Beni

Acımın alnından öperek uyandır bir sabah beni dışarıda güneşi ve baharı yağarken yağmur. Yüreğimde bir müzikle uyandır beni tüy parmaklarını ağrıyan yerlerimde gezdir. Saçlarımdan zamanı geçirerek uyandır bir sabah. Sen günün şiiri ol, ben şarkını besteleyeyim. Sen narin bir nar fidanı gibi salın rüzgarda ben yanında yaralı bir dize gibi durayım. Aşk ve Şiirle barışan bir dünyaya uyandır bir sabah beni. Fikret Demirağ

Der(le)diğim Kiraz Şiirleri

Ah, kiraz çiçekleri Keşke sizin gibi Düşebilseydim. Masaoka Shiki Kiraz devşirmeye gitmiştin hani Çilek kokuyorsun vakte yabani Unutma sana bergüzarım var İntizarım yoktur, inkisarım var. Bahaettin Karakoç Bir yolcunun Kiraz çiçeklerini döken rüzgarında, Dönüp baktım arkama. * Ne büyük bir suç, Kiraz çiçekleriyle kendinden geçmiyor, Kyoto’nun bayanları. * Bir yaprağı Eğleniyor uzakta, Dökülen kiraz çiçeğinin. * Dökülen kiraz çiçeklerini, Durdurmanın bir anlamı Yok ki. * Dağ kirazı, Anılarım var Eski bir dosta rastlamış gibi. * Kiraz çiçeği işte, Kolumun üstüne Telaşla dökülen de. Takahama Kyoshi kiraz bahçelerinden geliyordum yakamda hınzır çocukların gülümsemeleri seni sevmekten geliyordum bir çeşit yalansızından sevda cümleleri tren yolculuklarında kiraz bahçelerinin resmi geçitleri Betül Dünder büyümek kiraz bahçelerinden kaçmakmış ya ben ne anlamıştım Betül Dünder İtiyorum onu, iti...

Ölmüş Bir Dosta Açık Mektup...

Sevgili Cem, Gecenin bir saatinde, ansızın düştü içime bu satırları sana gazetedeki köşemde yazmak. Hem zaten senin de gazeteci olduğunu düşündüm, hem de şöyle dedim kendime: "Mademki kimi zaman, bir kültür ve uygarlık konusudur diye, dostluk üzerine yazıyorsun, neden bir kez de sapına kadar yaşanmış bir dostluğu yazmayasın! Bir zamanlar çok ender bulunur bir uygarlık adası oluşturduğunuzdan niye söz etmeyesin?" Ve üstelik bunu yapmanın tam zamanı da. Çünkü hiç hazır olmadığım bir yaza girmek üzereyim ve çünkü geçen kışın soğuklarında, şimdi senin rüzgârlı bir tepesinde uyuduğun bu kentteki son sevdiklerim, beni, sevdiğim için öldürdüler! Evet, sevgili Cem, sen ve baban Şeref Serdengeçti, ölümünüzden bu yana geçen yıllar boyunca hep daha güçlenen bir sevgiyle süzülüp bana geri geldiniz. Ben de, zaman ve geçmiş kavramlarının ne kadar acizleşebileceğini ilk kez sizlerin zaman-ötesi sevgileriniz le anladım. Erken ölümün, ilişkimizi bitiremedi. Tıpkı babanla da hiçbir zaman bi...

Sevginin Ardından

Sevginin ardından yürüyen uyku Sevişmeyi değil, seni bütünler Yüzünün ülkesi sınır tanımaz Bırakır geceyi o ince keder Bütün tarihini sırtına vurup Denizi üç günde geçen serçenin Bir seher vaktinde soluk soluğa Tünediği dalda şenlik gibisin Ülkü Tamer

Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim

xx. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim Şöyle diyebilirim: ''Yıldızlı bir alemdir gece, Ve o mavi kümeler titreşir uzaklarda.'' Bir şarkı tutturmuş dolanır gökte gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Sevdim onu ben, severmiş o da beni meğer. Böyle gecelerdeydi, sardım onu kollarımın arasında. Öptüm, kim bilir kaç kere, altında sonsuz göğün. Sevdi beni o, meğer ben de sevmişim onu. Yürek bu, nasıl dayansın o iri, durgun gözlere. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Düşünüp benim olmadığını. Hissedip yitirdiğimi. Kulak vermek engin geceye, daha da engin o gidince. Ardından bir dize düşer gönle, çimende çiğ misali. Ne gelir elden sevdam onu tutmaya yetmediyse. Yıldızlı bir alemdir gece, yoktur yanımda o sevgili. İşte hepsi bu. şarkı söylüyor biri uzaktan uzağa. Yitirişimle onu ruhum da yitirdi neşesini. Gözlerim arar onu peşinden yetişsin diye. Bu yürek arar, ama yoktur artık o sevgili. Aynı gecedir ağartan aynı saç...

Abbas Kiyarustemi ile Şiir, Sinema ve Müzik

Şiir, Sinema ve Müzik -Sanırım bu kitapların bir kısmı da çeviriydi?  Evet, çok sayıda kitap çevrilmişti. Veya örneğin tefrika eserler. -Dergilerde yayımlananlar mı? Evet, dergilerde çıkıyordu ve çocukların vaktini alıyordu. - Mesela otuz seneden fazla yayımlanan Hândenihâ dergisinde 1940-1941'den 1979 Devriminden birkaç sene sonrasına kadar.   Bize iyi bir kitap tavsiye edebilecek düzgün bir insan bulmak için aşırı şanslı olmalıydık. -Hangi dönemde? Lise döneminde Lisenin ilk yıllarında. -Muhtemelen bunun bir sebebi da, kitapların basım ve yayımındaki eksikliklerdi. Sonuçta basım ve yayım endüstrisi o dönem çok gelişmemişti ve bu nedenle kitaplar olması gerektiği gibi ulaşılır değildi. Tabiatıyla. Evet. Mesela lisedeyken okuduğum veya arkadaşlarla elden ele gezdirdiğimiz bazı kitaplar vardı. - Yani değis tokuş ediyordunuz? Evet, daha ziyade kitap değiş tokuş etmek söz konusuydu. Kitap satın almanın yaygın olduğunu hiç hatırlamıyorum. - Okuduğunuz lisede kütüphane yok muydu? D...

Ayrılık Provaları

I.  olmadım!  dağların sabrına sığındığımdan beri olduğum yok artık benim. bulamadım, taş neden yüzünü döndü bana ne söyleyecekti eğilip baktığım su rüzgâra kapılmış sağrısı o atın bana ne dileyecekti? âh ki durmadım dünyada soluklanmak için.  koyun koyuna uyuduğumuz tepedeki çimenlikten beri çok vaadiyle dünyanın çok gözler gelip geçti canımdan ama olmadım!  hepsi birdi sevgilim nasılsa sonunda hepsi birdi.    II.   filizkıran fırtınasıydı hayatım! iyi hatırla! kimin yüzüyle gelmiştin bana bir begonvil, bir serçe, bir sabah ıslığı kimin yüzüyle hayatım? ayrıldığımızda kimdik şimdi hangi gövdenin içindeyiz küçük bir çıngırak çalarken sabahları.. bağışla! bazı zamanlar unutuyorum yola uzun bakmayı. bazı şarkılardan geçmeyi örneğin: famous blue raincoat, zu were, in your room ya da o kemanlar  bir filmden arta kalan o yara. nerede battı kadırgam ben bile hatırlamı...

Abbas Kiyarüstemi ile Sinema Dersleri

Size öğretecek hiçbir şeyim yok. Aslına bakarsanız, buna benzer toplantılarda üstlendiğim vazifeyi katiyen öğretmenlik olarak değerlendirmiyorum çünkü bu kelimeden hazzetmiyorum. Kendilerini genç yönetmenlerle konuşurken bulan bazı insanlar itaat edilmesi gereken belli başlı “kurallar"ın var olduğu hususunda diretirler. Ancak sinema belirli bir metodolojiye ya da fikirler dizisine bağlı değildir. Yönetmenlik, diğer pek çok şeyin öğretildiği yöntemle öğretilemez, bu yüzden bu haftanın tartışmasız öğretiler bütünü olarak ele alınmaması gerektiğini söylüyorum. Belli bir yaşa gelmiş olmama rağmen (burada bulunanların hepsinden yaşlıyım) asla tavsiyelerde bulunan ya da insanlara işlerini ne şekilde yapmaları gerektiğini söyleyen birisi olmadım. Vazifem, yalnızca fikir vermek ve pek çok yöntemin arasında olan ve bugüne kadar da gelişmeye devam eden kendi yöntemlerim hakkında konuşmak. Daha önce bunun gibi pek çok atölye çalışması gerçekleştirdim ve her birinden bir şeyler öğrendim. Böyl...

Taş Parçaları

Taş Parçaları... I Tek tek dururken onlar Öbürü henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor: O ikisi yan yana, alt alta geldiklerinde Dünya böylece daha geniş oluyor Biri ötekine ateş sunuyor ve eski kitaptan çıkıp başka bir anlam oldukları gibi oluşlarını da beraberlerinde taşıyarak Çoook eski bir kitapta, ısınsın diye masalı tetikliyor ama yine de olduklarının ötesine taşan bir başka masal oluyor Öbürü, henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor: Büyü böylece büyü oluyor Öbürü henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor: masal mıydılar, soruyor… Maaaasssssssaaaaallllllllllllllll… II İçerde tıkanan çığlık dışarda inliyor Sabaha karşı Uyku kabul etmiyor beni Dışardan bir yerden uzuuuuunnnnuzun Bir inilti kopuyor. İçimde zulümün duvarları. Uykuuuuuuuu alsana beni koynuna. Kalktığımda, banyoya seyirttiğimde gözümden sesler boşanıyor. İçerde, sonra bu sessizce akan yaşlar senin, diyor. İçimin duvarlarında bu taşlar oturuyor, çıkaramadı...