Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Güneş Yaprak

Güneş Yaprak Kışın-tam ortasında bir bahar günü idi... Güneş! ışıl ışıldı... Hafif rüzgâr altında çırpınan sarı, yeşil yapraklar pırıl pırıl... Altın renginde iri bir yaprak gözlerimi öyle kamaştır­dı ki. Kocaman bir çınarın bu tek yaprağı idi... Bir mevsimlik hayatın son yadigârıydı bu... Güneşin içmiş içmiş altın ışıklarını; benliğini kaybet­miş, şeffaf bir hale gelmiş... Bir avuç ışık olmuş, bir avuç güneş olmuş... Bu altın renkli yaprak! İnsan ömrü ne olacak... O da uzun bir mevsim!... Ne olur, ben de ölgün, böyle şeffaf ve altın, böyle serapa güneş bir yaprak olabilsem!.... *** İnanamam Arkadaş İnanmıyorum artık, inanamıyorum ben... Renge inanmıyorum, sese inanmıyorum, şekle inanmıyorum. Kokuya helet... Asla! Yaprak dalın üstünde işveli bir rakkase!... Çiçek, aşık bekleyen, ipeklere bürünmüş, bir koku sürünmüş cilveli bir fahişe!... Hepsi de aldatıyor... İnanmıyorum artık, inanamıyorum ben... Bu rakkase sırtından yeşil harmanisini çıkarıp sap san bir çula bü...

İsmene

Uğrayın arada bir - beni sevindirirsiniz. Günler bir türlü geçmiyor burada. Artık ne gelen  var, ne giden, eşyanın, çatıdaki kirişlerin, döşemenin, merdivenlerin, sıvaların, kapkacağın, perdelerin, menteşelerin o bilinen eskimesinden başka - yavaş bir çürüme, sessiz bir paslanma, özellikle ellerde ve yüzlerde. Büyük duvar saatleri durmuş - kimsenin kurduğu yok      onları, ben de bazen önlerinde duruyorsam, saate değil, camlarında yansıyan yüzüme bakmak için yapıyorum bunu, yüzümün alçı gibi, cansız ve zaman dışı o garip      beyazlığına, görüntümün hemen gerisinde, karanlık derinliklerinde durmuş olan akreple yelkovan artık ne bir yarayı deşmek, ne de içimden korku ya da umut, beklenti ya da kaygı     diye bir şeyi sökmek zorunda olmadan hareketsiz birer neşter gibi görünürken. Benden kendime, bir kareketten öbürüne, bir anıdan bir başka anıya uzanan boşluğu çoğaltıyor bu yavaşlama. Bütün bir ay gerekiyor bir odadan öbürü...

Söze İlahi’den

Bilgeler buğday eler gibi elediler sözleri.. Dost o zaman öğrendi dostluğun ne olduğunu Varlıklar sisteydiler, Bilen yoktu güzelliklerini Adları konuncaya kadar. Herkese vermez kendini Söz, Bir kadın gibi nazlıdır, Şair ister, bilge ister. Dostlar havuza benzer, Kiminin suyu çok, kiminin az. Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya, Kiminde elleriniz ıslanır. Kimi paçavra dokur kelimelerle Kimi şal. Kiminin dudaklarında zehirdir söz, Kiminin dudaklarında bal. Rig-Veda

Sakıncası yoksa, şiirin bir köşesine yaslanıp dinleneceğim.

Aşk kuvvetli bir duygu ve kuvvet gerektiriyor. Aşkın elinden kurtulmayacak iş yok. Sanırım ben o ‘’aşk’’ı kaybettim. Kısa bir süreliğine içimden aşk ve iştiyakın alındığını düşünmeliyim. Kısa bir süre diyorum ki, kendimden ümidi kesmeyeyim. Allahım ne çok ihtiyacım var. İlk listem şu olsun: 1. istemeyi istemek 2. istemek 3. ümit 4. güç 5. yeni güzel bir liste 6. aşk ile yeniden… Bu sıralama değişebilir… Kafam karıştı. Önce belki de ümit ve güç istemeliyim. … Boş mu duruyorum sanki. Bana bugün yaşamak nedir diye sorsalar, ‘’hiç durmadan koşmak’’, derim. Yetişmeye çalışmak… Yetmeye çalışmak… Durup da kendine ‘’nereye koşuyorsun’’ diye soramayacak kadar hızlı koşmak… Ben bi yazarken kendime soru sorabiliyorum. Bu yüzden o harici listede ‘’yazmak’’ hep var. ‘’Mutluluk odası’’ demiştim ya…  İşte o odanın dört duvarında da ‘’fe eyne tezhebun’’ yazıyor. O odada okuyor, o odada yazıyor, düşünüyor, düş görüyorum. O odada musıki var, kamış var, simsiyah is mürekkebi var, şiir va...

Muhayyer Münacat

Allahım biraz konuşabilir miyim bağışla Konuşuyorsun sen, duymuyorum ben ah bağışla Ben de konuştum çok, çoğu boş, boşlukları doldurdum Yarım kalmış bir çay gibi soğuttum kendimi, İçime şeker attın, tatlanmadım yine Seni anlayamadım, tişört yazıları, sokak isimleri, Plaka harfleri, medet umdum tümünden, bir tıkız idrakle tıkandım, Yağmurları anlamadım, karlarda üşüdüm, bilirsin Şemsiyeseverim, o uçarı, o gizemli şiirseverler aksine Lodosta başım ağrır, malum sinüzit, alerjim de var yağmura iyi mi Benden şair yaptın ya, bu senin kudretin, memnun musun desem Sana seslenmeye yarıyor, memnunum bense. Kelimeleri sevdim, yabancı kelimeleri de, düşman olanlarını bile Bazılarında bir tarçın kokusu, bazıları hurma gibi ezildi dilimde, kimi bir kasımpatı patladı Onları tuttum içimde, bazılarını salsam da hindiba gibi göğe Göğe o bedevi gibi baktım, Allah gökte diyen, ümmi, müsterih Göğü sen yazdın, okuyamadım ben, dillerimde bir reçine Aklımda kalp fikirler, kalbimde bir yer k...

baharat yolu

- Ben eskiden bilirdim tiryaki bir aktar vardı uzun birtakım saplar ve hazin kokular satardı bir aşktı günden geceye hazırlayıp durduğu sağlam aşkları ahşap bir duman olarak savurduğu elleri üç-beş yüz insanın nemli karanlık gecesinde oysa o nemlerle ne renkler parıldardı bir yol gecesinde Haritasız bir coğrafya henüz, kansız bir aracılık çünkü Akdeniz acemilere ve büyük odalara açık Kervanlar gümüş bir ağıt gibi İllirya'dan Anadolu'dan atlar, tüccarlar ve kılıçlar hiç köprüsüz geçerlerdi sudan Ey canım büyük suların ve geniş yolculukların adı dantelli kadınların ve adamların ağzında bir iklimin tadı - Ve aktarın düşlerinin birleşmesi büyük başkentlerle sivri burunlu ve para kesesi kullanan bazı kişilerle... Dantel ve aranış, zencefil ve tarçın ve misk ü amber bir kaleyi almaya, bir bayrağı kaldırıp indirmeye yeter Herkesin önce bir cinselliğe yatkın cömertliği havalandırırdı odaları, söylevleri, kervansarayları ve her Anadolu bir geçiş, Pers bir yeni...

Ölüm Yıkanması

kadınlarla yatanlar kazandı ve parlamentocular şimdilik güneşin doğuşunu ve batışını hiçleyip ve sonra sessiz sedasız dünya işleri orman kanunu evlenmek filân gibi şimdi bunların hepsi olur, nasır gibidir sen bana bir haber ver geçtiğin yerlerden yollar güvenli mi buğdaylar nasıl pilleri var mı radyoların özellikle pilleri var mı radyoların bak olduğu gibi söyle elin nerelerde aklının akşamı nerde batıyor başka kaç çocukla yetiniyor herkes herkes gülmüyor mu bazı şeylere daha iyisi denizin mavisi hangi ellerde şimdilik daha doğrusu ölenler için sen şimdilik elimi bırakma sen deyince anlıyorsun ne dediğimi dayanıksız duvarları düşünüyorum 62 santimlik toplara dayanıp bir yabanî incire dayanamayan bir akşamın en pis saatinde şiir yapmaya çalışmadan şimdi, nasıl olsa yıkayacaklar biliyorum çünkü kimleri kimleri yıkadıklarını gördüm yıkamak boyun eğdirmektir onlar adına önce tanrı adına sonra öbürü sonra doğa öyleyse, hiç değilse ölen o gözüpekler gibi ka...

Sonnet

- Yalnızlık için* Çekemezsin bir yere sineden başka. Biliyorum günler hep böyle geçecek. Ne akşamleyin komşu, ne bir akraba, Ne bir dost, oturup karşılıklı içecek.. Yalnızlık sade şurda burda değil, Düşüncede, hatırada ve dilekte. Hangi taşı kaldırsan, nerde "of!" çeksen, Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte.. Bilmem rengi nasıldır, boyu ne kadar. Biçen her kimse yıllardır yanlış biçiyor. Bir elbise ki, alabildiğine dar.. Nedir bir türlü sırrını anlamadık, Kimdir bizimle böyle şaka ediyor, Hangi cebini karıştırsan yalnızlık.. Turgut Uyar

Sokaktan Geçen Kadın

Önümden geçen güzel kadın, Şimdi evine gideceksin. Buğulu camların ardında, geceye karşı Soyunup döküneceksin... Aklıma gelenleri bağışla İnsanız, neler düşünmeyiz! Bir görüp bir yitirdiğim, hayal meyal Beyaz göğsün, gerdanınla kimbilir Kimlerin koynuna gireceksin... Ömrümüz yükte hafif, pahada ağır Amanvermez haramilere kaçırılmış. Hem olmuş, hem olmamış istediğimiz. Belki, bana düşündürdüklerini, birgün Sen de düşüneceksin... Turgut Uyar

Sular Karardığında Yekta'nın Mezmurudur

Benim bir suyum vardı akıyordu Bir toprağı yeşertip akıyordu Bir yerlerde birikmeden akıyordu Öyle sakin öyle ince öyle güvende ama akıyordu Ben çevirmedim gene akıp duruyor      - O anlatılamaz çömleği bir dere çamurundan karıp yapmış­      lar kıyılarındaki evliyakeçesi otlarının kokusu sinmiş sanki      uzağa götürüyor insanı götürüyor bir çorak sarılığın düzü­      ne yazısına bırakıyor değinmeleri insanları hele daha çok      sevişmeleri özletecek bir yazıya, büyü sanki Sevdiğimden değil sevindiğimden Uzun geceleri durup bölüyorum Uyanık sesleri geliyor utanmıyorum Herkeslerin kaçıştığı bu yağmur Beni arı duru yıkıyor ıslanıyorum Hep bir hikâyeye girmek insan yönümüz mü Islanıyorum Bu yanım ıslanıyor daha çok Akçaburgaz bir küçük kentti Küçük evleri olan bir kentti Yalnızdım inceydim kendi kendimeydim Kalktım bu büyük kente geldim      - Şimdi kimi acıyor kimi kınıyor ben...

Senin yüzüne o kadar çok bakmışım ki, Var olan her şey gözüme görünmez oldu

Senin yüzüne o kadar çok bakmışım ki, Var olan her şey gözüme görünmez oldu. Sürekli güneşe bakan kişinin gözünde, Onun ışığından dolayı dünya karanlık olur. Ömer Ferid Kam ز بس که وقف نظر کرده ام بعارض تو شدست در نظرم هر چه هست آن تاریک کسی که در نگرد آفتاب را پیوست ز فر او شودش در نظر جهان تاریک

Ey gönül! Ey gönül! Vazgeç, vazgeç bu sevdadan ve bu kavgadan.

Ey gönül! Ey gönül! Vazgeç, vazgeç bu sevdadan ve bu kavgadan. Akıllının nezdinde bir sivrisinek kanadı bile etmez dünya devleti. Bu vadide şaşkın olma; çünkü ayakların izini apaçık Bulursun; eğer bensem kafir, can ve gönülden uzaklaş. Ey Allah'ın cezbesi! Sensin her zerreye nüfuz eden; Gel, yukarıdaki âleme (gidişte) bize yardım et. Ne dünyanın ikbalini isterim, ne de büyüklerin ihsanını. Ben bu dünya şahını isterim ki tahtı ev ednâ'dır. Ne güzel yakınlık, ne güzel yol, ne güzel güneş, ne güzel ay! Eğer onu bilmek istersen illâ istisnasına bak. Zirvesi ay olan gönül (için) gündüzleri, akşam vaktidir. Allah'ın tecelli ettiği yerdir, gaflet gözünü aç. Kilise ve cuma mescidi, hepsi tamahkar düşüncedir. Ne güzel talih ve ne güzel baht! Kim görür her yerde onun yüzünü? Ganimet bil sohbeti, onda bulursun sen devleti; Ne devleti, bütün varlığın arzuladığı izz-i kurbeti. Meydanın eşsiz Ferit'iyim; o sofranın döküntülerini topluyorum; Gayri bir şey bilmiyorum M...

Eğer elimi denize vursam, her defasında İnci ve cevher yerine çerçöp geliyor.

Bazen bana bir tebessüm geliyor, Bazen de menzilden bir zil sesi geliyor. Kâr ve zarar meşgalesinden uzak olmak gerek; Bilmiyorum ben, bu heves nereden geliyor. Eğer elimi denize vursam, her defasında İnci ve cevher yerine çerçöp geliyor. Ey çaresiz gönül! Feleğin cevrinden feryat etme; (Çünkü) melek dedi, senin için hâkim geliyor. Nefesi, Rahman‟ın nefesinin kokusundan bir koku; O kimsenin kokusu bana Yemen tarafından geliyor. Ey gönül! Çabuk “Ben Allah‟ım”ışığına doğru yüzünü çevir; (Çünkü) Tûr‟(a giden) Mûsâ ondan (elinde) bir ateşle geliyor. Dikkat et ey perişan gönül, sır kapısını kapat; Perde ve duvar arkasından bir kişi geliyor. Eğer cahil eşekten bir çifte yersen (ey) Ferit! Sabret; çünkü arkasından birçok hayır geliyor Ömer Ferid Kam

Siper Sanatı

Alışmak geliyor, çıkmıştır yola Bıkmadan ölmek yok, insanlarından. Geçmiş aradan şu kadar zaman Burada hayat var mıdır, vardır Hiç kimse olmasa da. Üzülürüm diye gitmediğin yer Doğduğun sokak, büyüdüğün ev- Göç alan şehirler gibi gözlerin Yeşil bir harmandan dönersin her gün Hep aynı sevinçle, pek bilmediğin. Güneşi ezanla alıp bırakan Senin tertemiz dilin ve dinin Geçerken içinden dağ köylerinin Dünya durdukça dönecek olan Görürsün orada kalplerden derin Şiirler yazıyorsun şimdi sadece Kendinden habersiz akan ırmaklar. Diyelim hayat, nasılsın edebiyat? Güzeller ortadan yürüyüp gider Dokunamazsın ona, merhaba keder. İnsan insana anlatamaz derdini Denedin, olmadı, değil mi? İbrahim Tenekeci

Okurken

Okurken çizdiği bir satırı gördüm o elin bir kitapta. O eli gördüm, o elin ışığını. Sahipsiz bir karanlıktan çıkardı beni. Kitap oradaydı ve bilmiyordum orada olduğunu. Kitabı okuyan oradaydı ve bilmiyordum, çizilmiş satırı görene değin. Senin elindi o satırı çizen, bir sayfayı çevirince incecik bir ışık düşüren geceme. Elimden tutan senin elindi o ışığa doğru yürürken. Bilmiyordum ve öğrendim yıllar sonra yeniden okurken o kitabı. Kemal Özer

Çıkalı göklere âhım şererî döne döne

Çıkalı göklere âhım şererî döne döne Yandı kandil-i sipihrün cigeri döne döne Ayagı yer mi basar zülfüne ber-dâr olanın Zevk u şevkîle virür cân u seri döne döne Sen turup raks idesin karşuna ben boynum egem İne zülfün koca sen sîm-beri döne döne Şâm-ı zülfünle gönül mısrı harâb oldı deyü Sana iletdi kebûter haberi döne döne Sen olasın deyü yer yer asılub âyîneler Gelene gidene eyler nazarı döne döne Ka‘be olmasa kapun ayla gün leyl ü nehâr Eylemezlerdi tavâf ol güzerî döne döne Ey necâtî yaraşur mutribî şeh meclisinün Raks urub okıya bu şi‘r-i teri döne döne Necâti Bey

Bir Çizgi Daha

Üstünü örttüler bir çocuğun. Anlamadılar örtülen çocuk değildi. Boğulup kalan bir dünyaya-geliş çığlığıydı, bir sessizlikti fırlayıp çıkmak isteyen boğazından, gökyüzüne bir bakış, rüzgârını aralayıp bulutların. Üstünü bir şiirle örttüler. Görmediler açılıp kapanan dudakları. Suskunluğun oyup boşalttığı bir okyanusta, sularla dibe inen ve bir daha yükselmeyen son ışıltıları. Bilmediler onu nasıl çıkarmak istediğini örtülen şiirin altında, nasıl soluk verdiğini dudaklarına, yeniden su yüzüne çıksın diye ışıltılar okyanusu nasıl doldurduğunu gözyaşlarınla. Nasıl bir çizgi daha ekleneceğini görüntüne, hiç karşılaşmadığın bir çocuk için bile gözyaşı dökecek kadar yüreğindeyse yeryüzü. Kemal Özer

Eskiden

Eskidendi Kelimelerin kalbini açar bakardım. Eskidendi Uçar üzerinden bozkırın Çocukluğa giderdim. Yine giderim Annenin yüzü hâlâ masum Hâlâ acılı bakışları. Ağlamak için Kalbimi ağaçlara bağladığım zamanlar Ormanların derinlerinde Yaprakların açılması Ve konuşması Eskidendi. Sonra kelimeler geldi Ve oturdu karşısına kalbin Gitmedi. Bejan Matur

Son Söz

Boş eller ve gözlerle duruyorum yaşamın ve ölümün eşiğinde Ve sesini duyduğum bu deniz; Boğulanları geri vermeyen bir denizdir zaman Ve benden sonra dağıtacaklar ruhumu, ezik düşlerim Sözlerim şimdiden ıslak dudağımda Bir yaprak gibi kuruyor işte Bu dizeleri kollarım sonuna kadar açıkken yazacağım Duyulsun kalbimin orda dört kez çarptığı Geçeceğim boğazımı ve sesimi ve nefesimi ve şarkımı ölümü göze alarak Bendim seçen bu çarmıha germe boyutunu vermeyi dizelerime Ve şans nasıl öyle düşsün üstüme dizelerin durağındaki bıçak En sonunda gerekecek ölçüsüzlüğüme uygun bir ölçüye ulaşmak Yaşam rüzgarların kat ettiği kocaman hüzünlü bir şato gibi geçmiş olacak Yolu niye buraya düşmüştür kimse bilmez belki her şey bir düştür Gençken meleklerin zaferi yakındır diye söz edilirdi bana Ah nasıl inanmışım nasıl da kanmışım sonra yaşlandım işte Oysa ihtiyarlara kalan çok ağır ve çok kısa öyle ki rüzgar başka türlü eser onlara Kurbana tercih edilen gölge, ey zavallılar kimse mede...

ve taş düşmeye devam ediyor bir yıldız derinliğine

sevgilim, hiçbir şey söyleme, bırak düşsün bu sözcük sessizliğin içine uzun zaman avuçlarımda parlatılmış bir taş gibi hızlı ve gösterişli bir taş ki hayatımızın içine düşer gibi derin katettiği bu uzun yol olsa olsa uçurumla buluşmak için hani o sonu gelmez sessiz yolla zamandan önce buluşmak için ve bir korku doğar işitemeyince hiçbir su sesini uzaklardan hiçbir yere çarpmayınca vurmayınca duvardan duvara hiçbirşeye, sonuçta evren bir bekleyiştir yalnızca bende elini tutuyorum. yankılanması yok düşüşün, kulak verme beyhude yok hiç bir şey bir iç çekiş bile yok, bir ses bile düşer taş derinlere ve geçer karanlıkları arttıkça baş dönmesi dahada artar gecenin hızı kala kala fırlayıp gitmiş bir ağırlık kalır ve o belirsiz yitik şarkı kaçıp kurtulmuştur kaçırılmıştır yada yaralanmıştır dünya harikası belki aşkta öyledir çoktandır yada öyle değil hayır henüz aşk öyle değil ölçüsüz ve çekilmez mühletten başka bir şey değil kaçınılmaz bir azaptır o vahşice ertelenen bir...

Deniz Feneri

Ufkum puslu karanlık; Tayfa çığlıklarıyla dolu Günlerim gecelerim. Başım önüme eğik, Öyle dimdik değilim. Tozlu merdivenlerimden Kendimi içten içe Bir çıkar bir inerim. Ben batık bir geminin Metruk deniz feneriyim. Gömüldüğünü gördüm Denize bir serenin, çırpınışını yırtık yelkenlerin. Gördüm derin iç çekişlerini Kendini bir çorap gibi Tersine çevirenlerin. Yuvarlanıp dağıldığını Başıboş varillerin Gizledim herkesten Ama görmek istedim; Kanın tuzlu suda Zambak gibi açıldığını. İşlenmemiş Cinayetimdir bu benim. Rivayetlere dayanıyor Belirsiz geçmişim. Bir fotoğrafın arabı gibi Donuk bakıyor gözlerim. Belki de körüm Hiçbir şey görmedim. Bir fener bile değilim belki Sadece olmak istedim. Borcu yok müruru zamana Uğramış yüreğimin; Ne aşk, ne sevinç, ne de kin. Reddi miras eylemiş Benim varislerim. Alacağım da yok kimseden Hep beraber şu beni Gelin artık gömelim. Rüzgârlarla aşındı Yıllar yılı bedenim. Çağıdır şimdi kurgusal Bütün kötülüklerin....

Hangi Eşikte

Hangi eşikte, hangi akşamda Ayrıldı yan yana yürüyen gölgelerimiz, Hangi aydınlık yuttu seni Nasıl taş taş ördüm ben Bu yalnızlığı dört bir yanımda... Gül toprağın gecesine yaslanır Oradan güler güneşe, Bütün sazlar Kendi akşamını hazırlar, Bir şüphe damlar geceye Sabah raksına başlar. Sen sesini yıldızlara verdin Büyük rüzgârların uğultusunda Arayıp bulsun diye beni... Ahmet Hamdi Tanpınar

Halk Albümü: Ceyhun Atuf Kansu

Saatini güneşe, işe, çocuklara, ışığa kurmus, şiirimizin "sevgi öğretmeni"nden gecikmeli bir armağan... Halk Albümü: Ceyhun Atuf Kansu Şiirimizin ozan atası Ceyhun Atuf Kansu'nun yüreği 17 Mart 1978'de sustu ama, insanı, doğası ve tarihiyle Türkiye coğrafyasının yüreği bütün coşkusu, bütün hüznü ve iyimserliği ile şiirlerinde atmaya devam ediyor. C.A. Kansu'nun 1952'den 1978'e kadar çeşitli dergilerde yayınlanmış, ancak kitaplarına girmemiş şiirleri "Halk Albümü" adı altında, "Bütün Eserleri"nin 3. cildi olarak Bilgi Yayınevi tarafından yayınlandı. Tepeden tırnağa insan sevgisi, tepeden tırnağa yurt ve doğa sevgisi ile dolu bu güzel yürek, yaşadığı, tanık olduğu tüm acılara, yoksulluk ve yoksunluklara karşın umudunu ve iyimserliğini yitirmez. Tersine, bütün gücüyle bir iyiliği, bir güzelliği dokur durıır şiirlerinde sözcük sözcük. Vecihi Timuroğlu, C.A. Kansu için "doğayı insanlaştırmış bir büyük şair" diyor. Gerçekten ...

Yol Yolcu ve Yolculuk Şiirleri Bercestesi

Orçun Üçer Beyefendi'ye Ses mi çiçek mi desem; Işık mı renk mi desem; Sanki geçtiğim yolda bir şey unuttum. Şükûfe Nihal Başar yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir Attila İlhan Yine zevrak-ı derûnûm kırılıp kenâre düştü Dayanır mı şîşedir bu reh-î seng-sâre düştü Şeyh Gâlib hem birazdan yolcuyum ben nasıl sevdim Sıtkı Caney eksileceğim kadar eksildim dönüşün yollarında buraya gelirken geriye pek bir şey kalmamış Murathan Mungan Yalan olur sevmedim dersem; Ama yolcu yolunda gerek. Ey ömrümün uğuldayan durağı; Yanlış hesaptan dönerek, Benli günlerini sil istersen. Metin Altıok Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum Ahmet Telli Güç olmadığını söyleyemem yolculuğun kırık tekerleklerle filân Ezra Pound Ve yolculuk hatıralarını Çok… ama çok özledim Nizar Kabbani sana yolculuğum hiç bitmez Neşe Yaşın Ben pırıl pırıl bir gemiydim eskid...