Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ZAVALLI CATULLUS

8 Zavallı Catullus, yeter çılgınlık,  yitik bilmelisin  yitmiş gördüğün şeyi bir kez. Güneşler doğdu senin için bir zamanlar ışık ışık  koşa koşa gittiğin sıralar hani  nereye çağırırsa sevdiğin kız, hiçbirinin sevilmeyeceği denli sevdiğin. Neler neler yapardınız orada, tadına doyulmaz, senin istediğin,  kızın da istemekten geri kalmadığı. Pırıl pırıl güneşler doğdu  o zamanlar senin için doğrusu. O istemiyor artık;  isteyeyim deme, güçsüz, sen de,  gitme kaçanın ardından,  zavallıca yaşamayı bırak, pek tut yüreğini, dayan.  Sağlıcakla kal, cicim.  Artık Catullus demir gibi sapasağlam. Ne arayıp bulur seni yeniden ne de bir şey dilenir, sen istemezken, acı çekeceksin ya sen,  dizlerine kapanan kalmadığı zaman.  Vay, neler gelecek başına, canlar yakan kadın;  ne biçim yaşayış bu seninki!  kim yaklaşacak şimdi yanına?  kimin gözüne güzel görüneceksin?  kimi seveceksin şimdi?  kimin sevgilisi diye bil...

Sinem

yüzünün üzülmeye çalışmış yerlerinden bahsediliyor güya gövdenin ve sesinin başına su gelmiş, inanmazdım herkesle hançersin de kendinle adın çıkmış sanki, kalbini özenle kırmışsın bütün eşyanın, ummazdım incirin öte hatrı suyun kuşkusuz fikriyle üzgünüm dilemiştim ki en çok kar yağmasın bu kış bu kış kalp suyumla ıslanmasın yastık! dilemiştim ki yoktur aşk bu mutlak hasar bu mükemmel hata bu belki mümkün bir kusurdur sinemdeki ama ödü varsa umru da var insanın ayarı gibi anladım sanki: devlet neden şarap kullanmaz neden en uzun suya en sessiz uzanır yüzün neden en çok üzülmüş üzümün adı şaraba çıkar sonra madem insan kal adında bir beladır insan dalgın bir belgedir kendiyle hayat arasında neden eve dönmekten ibarettir hayat neden bazen simsiyah bir doğruyla denilir, devletin ve allah’ın en iyi fikridir kış bütün evlerin en mükemmel hatasıdır baba başka incirin yarasını başka incir de bilmez gibi talandır bu herkesle herkes olmak kopan umur ufalan ödün adıyla iki lekenin birbirine dağıl...

Bağların Yitimi ve Bize Kalan Boşluk

Yaşamanın değil de yaşayacak olmanın tedirginliği bu. Zamanın durmasını istediğim günlerde zamanın yok oluşuna şahitlik. Aynanın yalanladığı yüzüm, alnımda belirginleşen çizgiler, bazı hatıralara sımsıkı sarılan zihnim ve baba mirası keder. O en güzel pozu veremedik hâlâ dünyada. Tam her şeyi düzeltmişken bir şeyler oldu ve genelde bir şeyler olur tam her şeyi düzeltmişken. En güzel ve en yakışıklı zamanlarımızda bizi bulan, vuran, savuran bir şeyler. Bize en yakışan gömleği giyip yakamızı, saçımızı düzeltip tam o fotoğraf karesine girecekken bir şeyler oldu. Oysa ilk kez heveslenmiştik ve: “Tamam ulan, bu sefer sahiden de olacak herhalde” diye düşünürken, düşkünlüklerimizden vurulduk yeniden. Ve yeniden dönüp bakıyoruz umut bağladığımız kapılara. Tüm bunlar olurken izleyecek misin? Oysa kapıları yüzümüze kapayan, üstümüze kilitler vuran, adımızı dünyadan kazıyan da sendin değil mi? Sendin bizi dünyaya inandıran ve tebessümünle kandıran. İnsan, inanmanın ve yanılmanın talihsiz ustası. ...

TANRI BABA

Tanrı Baba, bir sabah uyanınca, Biz insanları düşündü nasılsa, Gitti pencereye: "Kim bilir, dedi; Belki o gezegen yok oldu gitti. Ama baktı, uzakta, çok uzakta, Bir köşecikte fır dönüyor dünya. Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı, Alsın vallahi bir şey anlıyorsam Bu dünyalıların tutumlarından. Ey benim minnacık yaratıklarım, Ak ve kara, donuk ve yanıklarım, Dedi Tanrı, en babacan haliyle; Sizi ben yönetiyormuşum sözde. Oysa, görüyorsunuz, Allah'a şükür, Benim de sürüyle bakanlarım var, Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı, Alsın vallahi, çocuklar, bu bakanları İkişer üçer atmazsam kapı dışarı. Boşuna mı kızlar verdim, şarap verdim size? Güzel güzel yaşayasınız diye. Nasıl olur da siz benim inadıma Orduların Tanrısı dersiniz bana? Ne yüzle adımı alıp dilinize Top atarsınız birbirinize? Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı; Alsın vallahi, çocuklar, bir tek Orduyu kumanda ettiysem bugüne dek. Şu süslü püslü zibidilerin işi ne Yaldızlı tahtlar üstünde? Nedir o kasılmaları, böbürlenmeleri? Besle...

SON DERECE KEDERLİ VE SESSİZ OLACAĞIM

MONTANOGLA, 26 MAYIS 1949 Sevgili Bay Thomas Mann, Tüm dostlarınız gibi biz de kötü haberi hayretle ve derin bir duygudaşlıkla karşıladık. Biz yaşlı insanlar dostlarımızın ve yol arkadaşlarımın gittiğini görmeye alışığız; fakat biz gittiğimizde yerimizi alacağını ve bir bağlamda bizi sonsuz sessizlikten koruyacağını düşündüğümüz neslin içinden, bize yakın birini kaybetmek gerçekten korkunç bir şey. Bunu kaldırmak zor. Klaus1 hakkındaki fikrinizin ne olduğunu çok fazla bilmiyorum. Başlangıç çalışmalarını ilgiyle ve yakınlık duygusuyla takip ediyordum. Sonrasında, edebî çabalarının azalmasından dolayı sizin açınızdan bazen canım sıkılıyordu; fakat kendisini aştığı ve sonuç aldığı bu çabaların ince ve değerli bir çalışma olan André Gide hakkındaki kitabıyla sonunda doruğa ulaştığı düşüncesi beni teselli ediyor. Dostlarının ve sizin kalbinizi kazanmış olan bu kitap, yazarından sonra uzun süreler yaşayacaktır. Bugünlerde sizi ve eşinizi her zamankinden daha çok düşünüyoruz. Yüreğimizin der...

NE YAPTIN?

“Sen” virane kalbime ne yaptın? Bak, divane aşkıma ne yaptın? İpeğin içinde rahatlığa alışmıştım         Sen “kelebek” kanadıma ne yaptın? Gözünün kadehinden içmeden sarhoş oldum Baygınım, meyhanemi ne yaptın? Meğer yaslanmaya layık değilmişim Sen omuzumdaki hasreti ne yaptın?    Beni yordun ve sen yorgun gittin. Sefere çıkan, sen evime ne yaptın?   Dünyam, senin ağlama yağmuruna bulandı… Sarayımın çatısına ne yaptın? Afshin Yadollahi Çeviren: Eyyüp Azlal

KIZIMA, 'ERKEKLER EVE GELDİĞİNDE KENDİNİ ATEŞE VER' DİYECEĞİM

EV -I- Bütün kadınların içinde kapalı odalar vardır, diyor annem: arzudan mutfak, kederden yatak odası, ilgisizlikten banyo. Bazen anahtarlarıyla gelir erkekler, ve bazen gelir erkekler çekiçleriyle. -II- Nin soo joog laga waayo, soo jiifso aa laga helaa, (*) Dur dedim O’na, Hayır dedim O’na, fakat dinlemedi o adam. -III- Belki bir planı vardır kadının; belki kendisinin yapmak için geri alır adamı, buz dolu bir küvette birkaç saat sonra uyanması için adamın kuru bir ağızla, aşağı doğru bakarken kendisinin yeni ve şık yöntemine. -IV- Bedenimi gösteriyorum parmağımla ve diyorum ki: Ah, bu eski şey mi? Yeni giyindim bunu üstüme. -V- Bunu yiyecek misin? diye soruyorum anneme, parmağımla gösteriyorum yemek masasında uzanan ve ağzında kırmızı bir elma doldurulmuş olan babamı. -VI- Vücudum ne kadar büyük olursa, o denli daha fazla kapalı oda var onda, ve o denli daha çok erkek gelir anahtarlarıyla. Anahtarı o kadar da içeri sokmamıştı Anwar; hâlâ düşünüyorum içimde acaba ne açabilirdi diye. B...

YAKLAŞAN HADİSELERİN HER BİRİ BİR İŞARETLE GELİR

İnsanın, içerisinde yer tuttuğu üç dairesel merkez vardır. Bunlar beden, ruh ve kalp merkezleridir. Bu dairelerin her birinin zaman kavramıyla ilişkileri farklıdır. Beden şimdiki zamana, şu andaki vakte, yani ana çakılıdır. Kalbinse birkaç gün ileriden ve birkaç gün geriden kapladığı zamansal bir düzlem vardır. Ruha gelince, onun yıllar öncesinden yıllar sonrasına uzanan bir hissediş alanı mevcuttur. Bu tespit, irfan geleneğinin özel keşiflerinden biridir. Kalp ve ruh, yaşanacak sonraki bazı sahneleri görür ve o sahnelerden elde ettiği hissiyatları zihin dünyamıza iletir. Biz de sinyallerini öncesinden aldığımız o hadiselere rastladığımızda, önceden yaşadığımız duyguların gerekçeleriyle karşılaşmış oluruz. Sırada bekleyen olayların henüz gerçekleşmeden kendilerine has bir etkiyle düşüncelerimize temas etmesi, hissikablelvukudur. Hissikablelvuku için zaman zaman altıncı his' tabiri de kullanılmaktadır. Hissikablelvuku altıncı his midir, yoksa altmışıncı mıdır bilinmez, ancak bu la...

kardeşler arasında başlıyordu yarış dünyada

§ geride kalıyor yedi oluk, eski bir kumaş  koyaktaki hatıradan aldığım soluk  sadece yüzümü yıkamak istemiştim  her zaman sevdim yüzümü yıkamayı serin suda senden gelen bir selam vardı serin suda derin soluk alıyordu hatıradan sızan yara  varolanın varlıktaki eksilmesinden  bir nesneyi kaldırınca yerindeki boşluk  vücudu terk eder gibi bir organ  beni henüz kendime terk etmemiştin  bilmiyordum ne demek  içimde varolan bir varlık tarafından terk edilmek henüz öğrenmiştim içime çizilen haritayı izlemeyi içerden  test edilmek nedir bilmiyordum  terk eden terk edilemiyor dünyada daimidir geride kalan boşluk § kardeşler arasında başlıyordu yarış dünyada kardeşlik birbirine yapışık doğmak gibi bir şeydi yan yana duran etlerin birbirine kaynaması kaynama etin içindeki can denilen ruhtan ayrılmakla başlıyordu yarış dünyada  parça parça koparmakla birbirimize yapışık yerlerimizi teste tabi tutuyorduk böyle böyle kendimizi  bir sın...

KULLARINI TANIDIM

§ kullarını tanıdım, sessizlikten hoşlanmayanları kendi gözü, kendi kulağına göre sana şekil verip verdiği şekle göre hayal kuran kullarını tanıdım sözünle değil, sözünün yorumuna ulaşmaktan yoksun  yoksun sözün işaret ettiği içerikten  ama ezberin çizdiği sınırda yaşayanları  kendi sesine rabita olmuş kullarını tanıdım... rakipler, geride bırakılanla beslenir  kitaba değil, telkine gereksinim duyar yoksul ruh "Kahra alkış, gurûra secde, kerem Za'f ü zilletle dâima tev'em; Doğruluk dilde yok, dudaklarda;  Hayr ayaklarda, şer kucaklarda." kendi kurgusuna tavaf edip kalabalıkta vücut bulanları  senden bahsederken, sanki senin sahibinmiş gibi konuşanları  ve onların çıkarlarına göre karar veren bir varlıkmışsın gibi sen  ve onların adamıymışsın gibi tavır takınanları başkasının sırlarını merak edenleri tanıdım  dile getirilemeyen acılara vakıf olmak  zayıfların ahlakıdır ve özel işleri için örgütlenmek ve seni bu örgütün teorisyeni kılmak...

KADERİMSİN SEN EY YALNIZLIK

Aldın beni yalnızlık deryasından,  Umudum oldun, sessizliğimin ilacı.  Nasıl iyileşirim derken, Aldığın yere bıraktın beni... Kayboluyorum yalnızlığımda, Gün be gün dalıyorum yalnızlık denizine. Yüzme bilirim sanmıştım, Meğer yalnızlık benim kaderimmiş bilemedim... Ey YALNIZLIK ben yine geldim; Hoş geldim sefa geldim. Hüznümü, dertlerimi, kederlerimi yanimda getirdim, Kaderimsin artık biliyorum; başıma taç ettiğim yalnızlık... Kaderimsin sen ey yalnızlık... Aldığı yere geri bırakacak kimseyi istemem. Yalnızlık ihanet istemez; vefa ister, cefa ister, hüzün ister... Artık aldatmayacağım seni! Uğur Uyanık 

Burada Kalamam, Başa Dönemem

Yaradan beni ne ardıç ne çınar ufarak çayır Koşumun gıcırdar ölmek dilerim Bağrım kaynıyordur yüklerim ağır Süleyman Çobanoğlu, Tekfurun Kızı.   Vuruldum. Kendi evimde vuruldum. Her şey yolunda ve hepimiz güvendeyken vuruldum. İki bıçak, bir tornavida, bir de mermi yarasıyla tanış olunca vurulmanın ne olduğunu az buçuk anlayabiliyor insan. Size yemin ederim ki vuruldum. Ellerimle kapatacak, akan kanı durduracak bir yaram yok ama vuruldum. Bu, vurulmaların en kötüsü. Tümden vurulmak, vücudunun her zerresinde o acıyı hissetmek, varlığının bütünüyle sarsılması, acıyla inlemek için bile ağzını açamamak, kalbine dünyanın tüm hüznünün yüklenmesi ama susmak, dudaklarını ısırıp parçalamak, öylece orta yere uzanıp Allah’ın çaresizlerinden olmak, dua etmeyi unutmak ve evini, kendini, tüm iyi günleri. Size yemin ederim ki vuruldum. Bakın işte karşınızda gördüğünüz bu adam bütünüyle bir yara. Vurulmanın ardından açan bir yara. Ölmekten ve vurulmaktan oluşan bir yara. İnsan bu yarayla nasıl dev...

KADININ KALBİNDE İKİ KİŞİYE YER YOKTUR!

Bir erkeği başka kadınların cinsel çekimlerinden koruyacak tek şey, bir kadına aşk ile bağlı olmaktır. Ortega y Gasset "Yarattığı travma bazen ölüm acısından beter. Peki 'aldatma' nasıl anlaşılır, neden aldatılır?" Erkekler her 3 dakikada bir seks düşünüyormuş! Onu aldatmaya meyilli hale getiren de, işte bu. Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Psikolog Emre Konuk, erkeğin aksine aldatan kadının kocasıyla sevişemediğini, vicdani muhasebeye girdiğini söylüyor ve ‘Kadının kalbinde 2 kişiye yer yoktur. Aldatma durumunda ya eşinden ayrılır ya da kocasını aldattığı kişiyi bırakamaz ama eşiyle de cinsel ilişkiye girmez’ diyor. İşte aldatılma ile ilgili Emre Konuk'un ilginç cevapları:  Evlilik ve birlikteliklerdeki aldatma arasında fark var mı? Yaşanan acı ve ilişkiyi bitirmek açısından fark var. Evlilik neticede bir müessese ve bugün yarın ‘Hadi eyvallah’ diyemiyorsunuz. Birincisi evlilikte yasalarla bağlısınız, ikincisi duygusal olarak da çok uzun ömürlü, vadeli bir yatır...

TUŞE

şimdi ne yapacaksın? sürünür kokusunu gecenin  bir kör yılan, kuyruksuz kediler  ellerini tırmalar. Allah'ım benim neyim var?  doktora morgun yerini soruyorum,  cevap vermiyor. biliyorum, raylara uzansam  bir tren gelecek koşarak  biliyorum, zaten hayat  ben ölünce başlayacak. düşününce insan teselli buluyor:  uçurumlar yalnız çalışır,  güneş arkadaş aramaz..  öyleyse ben neden üzülecekmişim? başımı eğdim, gökyüzü geçti.  soruları görmezden geldim.  bunu bir cevap olarak  kabul edebilirsiniz. hâlâ anlatamadıysam eğer: gül tüter, gerçek geçer.  anılar ve anlam esner.  hükmü ertelendiğinde sözün  bir kuyu,  düşün. Muzaffer Serkan Aydın 

ÜSTÜNE GÜL

eli ayağına dolaşıyor,  Allah'ım ne güzel düğüm. avucuma yazıyorum bu şiiri  karışsın diye mürekkebi saçlarına.  çünkü saçların bugün sağanak yağışlıdır,  saçların bugün günlerden çarşamba. bakar bana gülersin sanki kimse ölmemiş gibi bugün.  ama bilirim başkasının yarasıdır sende kanayan.  ve yanakları al al bir anneyi doğuran  gülüşünün güneşi, ardına saklanacak bir dağ arıyor gibi...  oysa ömrünün öğlesi bile olmamıştır henüz. "rüzgâr gülü, rüzgâår kokar" içimden bir ses:  "bir mucizeye sırt dönmek için karamsar olmak yetmez." öyleyse ey kader, ey ben demiştim diyen suflör!  sen de çölünün hamza'sını getir istersen.  bir kaplumbağa -yarası kabuk bağlamış sırtında- neyden korkar...  hem kim uzun yaşayabilir ki; öldüğünü anlayacak kadar.. nasıl da atıyor kalbim bu yalanları!  anahtarı içerde unutulmuş bir kapı telaşından senin kalbin,  bense kendini kesmek için bilenmiş bir bıçağım, hepsi bu! Muzaffer Serkan Aydın...

Hüvelbâkî

sen çıkınca merdiven de  seviniyor mu bilmiyorum.  erken teşhis, başka doktor,  yeni bir ilaç.  ilerde lazım olur diye  mutlu bir gün.  yalvarıyorum.  bir bahar daha Allah'ım..  bu son, bu son.. D. 01.02.1953 Trabzon  Maçka Sevinç köyü Hüzün eşrafından  babasıyla teneşirde tanışan babam: bir yudum su için eğilmedi  hayatın kıyısında dahi.  ağzına kadar acıyla doluydu, sustu.  kan kustu, kızılcık  şerbeti istediler, verdi. ağladım. çünkü aklıma başka bir şey gelmedi. oğlun uyuyordur oğlum serkan uyan baban ölüyor. hayır anlamında sustum. insanın babası ölmez,  doğar olsa olsa  evladından önce  her iki hayata da.. bir oğlun gül kokan  babasını bembeyaz  kundağıyla beşiğine  yavaşça bırakması. -Seyfettin Aydın'ın yakını siz misiniz?  -evet, ben oğluyum. hayır, babamı kaybetmedim.  nerede olduğunu biliyorum. ruhuna el-Fatiha. Muzaffer Serkan Aydın 

Şimdi biri çekip vursa beni

Çoktur böyle yoğun istek üzerine Uyandığım sabahlar.. Şimdi biri çekip vursa beni İnan kendini daha çok yaralar. Muzaffer Serkan Aydın