Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Uğultu

Yıllarca yalnızlık şiirleri yazdım. Kalabalıklardan yapılmış bir ceza Kalabalıklarda boğulmuş bir arzu Tanrının sureti, ormanların uğultusu Seslerden soğuk bir sessizlik Çıngıraklı zamanlar Boyasız evler, çatısız duvarlar Bir şey söylemeden gidenler Bir şey söyleyip de unutanlar Sokak köpeklerinin ıslık çalan gecesi Ağaçların sabah rüyası yollar boyunca Yoksulluğun çarşılarda döktüğü yaprak Ayrılık dedim, kavuşma dedim "İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi" dedim. Şimdi içimde kirpiklerinin uğultusu Ağız dil vermez bir dünya cezası Başkalarının kaderlerinden soğuma Bir öksüz ruh, bir gönül acısı Toprağın bedeninde bulutların kefeni... Ölümünü bırakıp odalarımıza Uzun yanlışımızı düzelttin sonunda: Tanrı yalnızlığı senden yaratmış. Şükrü Erbaş

Bülbül

                                                                  -Basri Bey oğlumuza- Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım; Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı, Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı. Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl... Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl Muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım; Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım! Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd, Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd, 0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu Ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu. Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi; Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi! -Eşin var, âşiyanın var,...

Ayazda Kalmış İslamcının Türküsü

bu mülevves döngü mü sarıldığımız urgan bu muydu son durağı derin sular geçmenin tahkir bodrumlarından alanlara çıkmanın ayetlerden şiirlerden ördüğümüz kanatlarla konduğumuz bu sofra mı olacaktı semamız bu vandal bu zalim bu şehvet bu kin bu akıl tutan yalan mı çocuklarıma yorgan bu kadar aç mıydık biz bu kadar mı şarlatan kan kesilmiş süt içtik sarışın canavardan besmeleyle küfrettik hamdeleyle katliam yaklaşıyor yaklaşmakta olan maaş üç makam Kudüs gitti yok mu arttıran sırada Şam kan ağlayan annelerin ıslak seccadeleri tanklara çakıl taşı atan çocukları da bir gün daha sırmalı bardakta latte için yüz vermeyen kızları tutuklama yetkisi beyaz kahyalı rezidans ihtimali uğruna tüm günahları tattık tüm suçları işledik mis gibiyiz miş gibiyiz cehennem pervanesi yaklaşıyor yaklaşmakta olan için yargı tam gökyüzünü delenlerin camlarındaki gökte paramparça olmuş ahmak güvercinler gibiyiz uçarken İslamcıydık düşerken devletçiyiz herşeyi kana buladık döne döne düşerke...

ŞARAP İÇMENİN TERBiYESİNİ VE YOLUNU BİLDİRİR

İmdi bilmiş ol ey oğul, şarap konusunda ne iç diyebilirim ve ne içme diyebilirim. Çünkü gençler kimsenin sözüyle iş görmezler ve başkasının sözüyle yiğitlik fiilinden vazgeçmezler . Çünkü bana da gençken çok söylerlerdi, ben de kabul etmezdim. Elli yaşımdan sonra ulu Tanrı inayet eyledi, bana yardım etti ve tövbeyi layık gördü. Ama eğer içmezsen iki cihanın faydası senin olur ve ulu Tanrı da senden hoşnut olur, hem halk arasın­da kınanmazsın, akılsızların yaptığı gibi olmayacak hareketlerde bulunmazsın, malın da telef olmaz. Öyleyse bu mana ile, yani dediklerimden ötürü eğer içmezsen doğru olur, benim yanımda da çok sevgili olursun. Velâkin ey oğul, bilirim ki gençsin ve bilirim ki şarap yoldaşları seni içmemeye komazlar. Onun için demişlerdir ki, yalnızlık yeğdir, kötü işe kılavuzlayan yoldantan ise. İmdi, eğer içersen, hiç olmazsa tövbeyi gönlünden giderme, her an günahını anıp ulu Tanrı'­dan tövbe ve yardım isteye dur ve her an işlediğin günahlardan pişman ola dur. Çünkü sen bu...

Uğurlama

Yol boyunca gelincikler... Çiçeklerin çingenesi! Kırmızı önlüklü Okul çocuklarım benim Yakaları siyah! Erdal Alova

III. Yanık Gül

Kötü bir bahçıvan Nasıl titrer de diktiği çiçeklerin üstüne Öbürlerini unutursa Ben de yer beğendireyim derken Şiir denen şu huysuz çiçeğe Gözüm görmez olmuş gayrı dünya bahçemi. O telaşla ezdiklerim... (Kimilerini bilerek tabi) Ya şunlar... kurumuş hepsi... (Sonra sulayacaktım!) Ayrık otları sarmış tekmil gözlerim Sade ardımdakileri değil Önümdeki gülleri de yakmışım! Erdal Alova

İyileşme

Sağanak yağmurlar gibi ağlamak istiyorum Ağlamadığım bütün ağlayışları Kokuları ağlamak istiyorum Tuzu, ölümü, karanlığı Bir çocuk gibi değil Analar gibi değil Kendini yiyen bir kaya Yaralı bir çam gibi Gövdemi ağlamak istiyorum Erdal Alova

Ben bir mekan-ı nȃsda mihmȃn idüm sana

Ol gün kanı ki gün gibi sûzân idüm sana Olsan revâne sâve-i bî-cân idüm sana Esrȃr-i kȃinȃta ezel cür’a-dȃn iken Ben hȃnkȃh-i ʻışkda hayrȃn idüm sana Ne gülde reng ü bû var idi ne sabȃda fer Ben gülşenünde bülbül-i nȃlȃn idüm sana Sen naz iderdün ehl-i niyȃza Medîne-vȃr Ben Ka’be gibi çak-girîban idüm sana Şahum Hayȃliysem ki cihȃn lȃ-mekan iken Ben bir mekan-ı nȃsda mihmȃn idüm sana Hayâlî

Bir vapur daha kalkıyor iskeleden

Her insanda bir iskele bulur, yanaşır acı Sahiller kayalıklarla ne kadar gizlense de küçük iskender Hangi birini anayım, Buluştuğumuz kumluk, uzak iskele. Her yerde bir başkalık. İlk defa gelişimiz el ele. Ziya Osman Saba Nazım Hikmet vapuru deniz ile arasına dökülen asfaltı kırar ve özgürlüğüne kavuşturur salacak iskelesini batmak pahasına Sunay Akın Edip Cansever vapuru denize yansıyan otel ışıkları altında gider gelir boğazın en uzak iki iskelesi arasında Sunay Akın Vapur iskelesinde buluştuğumuz bir akşam O akşam, erkenden ayrıldık ve sonra Hâlâ hafızamızda devam ediyordu Unutulmuş hayatı maviliklerin Hâlâ hatırımdadır odama son gelişin, Ve gitmeden önce Saçlarını tarayışın hâlâ aynada… Necati Cumalı Onu bırak dedin ya. Ah ne zordu. Bir vapur iskelesinde, turnikenin öbür yanında. Gözümü açtığımda elektroşok veriyorlardı eksiğimin yerine. Birhan Keskin Ezilmiş bir çocukluk benimkisi bir i...

İç savaş, sabah selamlaştığın adamın akşam evine girip senin gırtlağını kesmesidir.

Ben okuduğumda, siyah pelerinini giymiş, karanlık maskesini takmış Darth Vader’in o boğuk, mekanik sesiyle yok edilecek bir gezegenle ilgili verdiği emri duymuş gibi oldum. “Yok edin” diyordu. “Yok edin.” Sadece, verdiği emrin kendi gezegeniyle ilgili olduğunu, kendisinin de yok edileceğini bilmiyordu. Levent Gültekin’in Özgür Düşünce Gazetesi’nde Hüseyin Keleş’e söylediklerini okudunuz mu? Aynen şöyle diyordu: “Adını vermeyeyim, çok üst düzey bir bürokrat, emekliye ayrılma aşamasında Tayyip Bey’le vedalaşmaya gidiyor. Tayyip Bey, o bürokrata yapacakları ile ilgili bazı şeyler anlatınca bürokrat diyor ki ‘bu dediklerinin yarısını yap, iç savaş çıkar bu ülkede.’ Tayyip Bey de ‘çıksın, ezer geçeriz’ diye karşılık veriyor. Bu diyalogu bürokratın kendisinden dinledim. Yani iç savaşı göze almış bir lider var. Ne için? Kişisel hırs.” Türkiye’yi yöneten adam, yönettiği ülkede iç savaş çıkmasını göze alıyor, “ezer geçeriz” diyor. Ülkenin “anayasayı dinlemeyen” yöneticisi, iç s...