Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Malatya etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Malatyalı Aşhan Ananın Oğluna Mektubu

Çağam İrecep; Gadan alır, gözünü yerim. Biz seni çoh ösgedik, sen bizi heder ettin. Bu mektupta sana çoh sözüm var bizim pegin bitişiğindeki pegin sahabısı hozzik Şaben papur yolunda ganereye giderken tomofile çarpmış, yere debelenmiş, arnının çatına daş girmiş. Oğlu heyirsiz Mahmıt loynan eve getirmiş, mabeyine döşek serip Şabeni uzatmışlar. Duz çevirdiler, gurşun tökdürdüler, hah ölür dedi ama dert bile yapışmadı Şabene. Evveli gün aminle bi godafa mişmiş dutup Şabeni sormaya gettik. Şaben yerde debelenirken sakkosu yırtılmış, gopçaları tökülmüştü. Sakkosunu yudum gopçalarını tikdim, cıncılı gibi ettim... Şabenin canı marhuta,pıtpıt, isot gızartması istiymiş, yapdım, yedirdim ama hora geçdiğini de zannetmiyim... İrecep geçen hafta pohlu cegetten vurdum, gavur hamamına geddim. Hamam havletti, şendik yohdu, bi gözel yundum, arındım. Eve geldim canım bi şovra istedi. Bi şovra vuram dedim, kevgürü bulamadım. sonra hatırladım, takadaydı... Çağam boynumdan bi hap bozdurdum, gardaşın ...

Tecde’de bir sonbahar günü

Tecde, Malatya’nın üzerine şiirler yazılan müstesna bir beldesiydi. “di” diyorum çünkü artık değil… Münir Erkal, Cemal Akın ve Yaşar Çerçi adlı belediye başkanları tarafından katledildi, beton yığını hale getirildi. Hâlbuki ki, bundan tam 70 yıl kadar önce, Malatya’da öğretmenken Tecde’yi şöyle anlatmıştı büyük bayrak şairi Arif Nihat Asya; Pembem, yeşilim, tadım, kokum müjde benim… Altın yemişiyle dalları secde benim… Diller derler ki: “Malatya’nın gözbebeği” Yaz kalbine ey yolcu, adım Tecde benim. Maalesef basiretsiz ve kifayetsiz belediye başkanlarının elinde Tecde Malatya’nın beton yığını haline geldi. Sadece yeşil, meyve, ağaç yok olmadı, Tecde sıradan bir tarım arazisi değildi, Malatya’nın kültürünü, geçmişini, geleneğini, hafızasını temsil ediyordu. Aspuzu olarak bilinen Yeni Malatya’nın kalbiydi, mesire yeri, eski Malatya örf ve adetlerinin yaşatıldığı tarih hazinesiydi. Bu sabah bisiklete “atlayıp” Tecde yollarına düştüm, biliyorum yine hüzünlenecek, yine beton yığı...

Vadim o kadar yeşildi ki

Bir Malatyalı neden Karadeniz’e, Akdeniz’e ya da Ege’ye mahkûm olsun… Yeşille kaplı, gür suların aktığı, şelalelerin süslediği vadilerde yürümek için illa Karadeniz’e mi gitmek gerekiyor? Yüce Allah’ın yarattığı kâinatın her köşesinde farklı güzellikler hâkimdir. Gezenler, arayıp duranlar ve kalp gözü açık olanlar için tadı çıkartılacak mekânları bulmak zor değil… İşte böyle bir güzellik, Darende’de gizli… Saklı cennetlerden biri Günpınar Şelalesi’nin arka tarafında bulunuyor. Herkes yaklaşık 40 metreden, üç kademe halinde göle düşen şelaleyi bilir. Gider, alttan bakar, bu muhteşem güzelliği temaşa eder, çayını içer ya da yemeğini yer geri döner. Hâlbuki, Günpınar Şelalesi, arka planda muhteşem güzellikleri saklayan son noktayı oluşturuyor. Peki, bu saklı cennete yolculuğumuz nasıl başladı? Darende ve Malatya aşığı, gönüllü faaliyetlerin kıdemlisi, sevgili dostum Bekir Sözen uzun zamandan beri Günpınar Vadisi’ni gezmekten bahsedip duruyordu. Artık o tarihi gün geldi çattı. ...

Kayısı bahçelerine gökdelen diken uzaylılar var aramızda!

Gündelik hayatımızı, aksayan bütün yönleri ile, güzellikleri ve bakteri üreten tarafları ile konuşmamız gerekiyor. Gündelik hayatımızı bugün mekan üzerinden konuşalım. Son yıllarda AK Partili yetkililerin, yatay şehirler inşa edeceğiz söylemi de bize yol açsın. Mekana dair kafa karışıklığını Tanzimat modernleşmesi ile başlatabiliriz. Tanzimat modernleşmesi yeni bir zamana girişin eşiğidir ve daima zamanın yenileşmesi mekânsal yenilikleri de peşi sıra sürükler. Tanzimat modernleşmesinde Müslüman saati mahallede kalmıştı, mahalle terk edilip apartman dairelerine yerleşilirken dahil olunan zaman alafranga saat idi. Şimdi bunları hangi zamanda konuşuyoruz? Türkiye insanı bir gayret apartmanları da mahalle iklimine çevirdikten sonra, mahalleden kaçmak isteyenler için rezidansların inşa edildiği, ufuk çizgisinin site sakini olmak üzerinden çekildiği bir zamanda konuşuyoruz. Zaman, salt alafranga zaman değil artık aynı zamanda dijital. Tanzimat'tan bu yana ne ist...

Susesi… Kahvaltı ötesi bir mekân

Sadece Gündüzbey’in, Malatya’nın ve hatta bölgenin değil Türkiye’nin en gözde kahvaltı mekânlarından biri… Ve hatta birincisi… İlk defa gidenlerin: “Çok yer gördüm, gezdim ama böylesini görmedim!” sözleri dökülüyor dillerinden gayri ihtiyari… Şair ruhlu Gündüzbeyli bir “delinin”, Zekeriya Çorlu’nun, Türkiye’ye kazandırdığı bir marka… Susesi… Kahvaltı ötesi bir mekân… Doğal kahvaltı ürünleriyle mideye, yeşil dokusuyla göze, temiz havası ile ciğerlere, su sesleriyle kulaklara, manzarası ile ruhlara hitap eden doyumsuz bir mekân…  *Susesi’nin hikâyesi* Zekeriya, Turgut Özal Tıp Merkezi’nde santral memuru… Yıllarca günde 3 bin kişinin üzerindeki çağrılara cevap vermiş… Ama memurluk ve santral görevlisi olmak kahramanımızı sıkmış… Girişim ruhu içinde hep canlı kalmış… Hayalinde hep proje üretmek, bir gün herkesin kahvaltı yapmak için can atacağı bir mekân yaratmak var… Bundan tam 24 yıl önce ilk kazmayı vurmuş Ağcapınar mevkiindeki özel bahçesine… Gören komşular de...

Malatya'nın 50 Yıllık Sahafı Muharrem Amca

İstanbul Pasajı’nda sözümona eski kitap satan, kendini sahaf olarak niteleyen kitapçı çok. Çok da genellikle soru bankası satan, yeni kitapları sergileyen kitapçılar bunlar. İstanbul Pasajı’nda, şimdilerde kimileri sahaflar çarşısı da diyor, bir tek Akademi Kitap var sahaf özelliği taşıyabilen. Yeni kitapların yanı sıra eski kitapları da bulundurabilen. Kitaptan anlayan, sürekli kitap okuyan Akademi Kitap’ın sahibi Muharrem Keçeci. Her gidişimde Muharrem Keçeci’yi, kitapların içine gömülmüş, kitap okur görüyorum. Elli yıldır kitapçı olmasının yanı sıra, çocukluğundan beri okuma aşkıyla yaşayan bir insan. 1928 yılında Malatya’nın Uçbağlar Mahallesi’nin Sivas Caddesi’ndeki evlerinde, anasının söyleyişiyle “dut yarpahları pisik kulağı kadar olunca” doğmuş. En iyisi Muharrem Keçeci’nin ağzından dinleyelim Malatya’nın elli yıllık sahafını: Sivas Caddesi, çocukluğumda ekin tarlasıydı. Buralarda tek katlı, kerpiç damlar vardı. Zenginlerin evleri, yine kerpiçtendi; ama iki katlıydı. Evler...

Malatya'dan Deli Hatıraları

Geleneksel topluluk dünyasında deliler ve deliliğin özel bir anlamda ayrıcalıklı bir statüsü vardır. Deliler her yere girip çıkabilir, her yerde bulunabilirler. Ama hiçbir yere ait değildirler. Topluluk dışına atılmış zararlı bir unsur değil, topluluk içinde ve topluluğa aittir. Batı toplumlarında ise deliler "içine şeytan girmiş" yok edilmesi gereken, tümüyle olumsuz görülen, toplum dışına itilmiş bir konumdadır. Türk toplumundaki durumu en iyi yansıtan örnek, her köyün her mahallenin her şehrin bir delisi olmasıdır. "Köyün delisi" O’nun toplulukla iç içe olduğunun bir kanıtıdır. Halk bilincinde delilerin de bir tür hiyerarşi içinde algılandığı bilinmektedir. Bu hiyerarşinin kriterleri deliliğin nedeni, türü, tarzı, yaşı ve cinsiyeti gibi değişkenlerdir. Prestiji en yüksek deliler "çok okumaktan bu hale geldiği" düşünülen ve "sevdadan" aklını yitirenlerdir. Toplumun deli ve deliliğe bakışı da zaman içinde değişmektedir. Malatyalı araştır...

Mazideki Yaşam - Malatya

Battal Gazi ’si ile destanlaşan ünü var, Niyazi Mısri İle anlatılan dünü var, MALATYA , asırlardır – İslam -a oldu kale, Türklüğü -yle övünen, çok şanlı bugünü var … MALATYA ” yemyeşildi, aratmazdı cenneti, Kolaylıkla çekerdik, bu yüzden her mihneti. Şehrin her tarafında güzel sular çıkardı. “ Harık ”larda suyumuz, şırıl şırıl akardı. Anlatmak mümkün değil, bir hoştu âlemimiz, Olayları tasvirden acizdir kalemimiz. Bizim yurdumuzdaki insanlar barışıktı. Her yerde savaş vardı, dünyamız karışıktı. Harpten korunmak için siperler kazılmıştı. Alnımıza yokluğun zilleti yazılmıştı. Boş verdiğimiz dünya, alev alev yanardı. Yaşamımızda her gün bir yaramız kanardı. Öyle günler gördük ki, ölüye yoktu kefen, Yoksulluğun önünde aciz idi ilim, fen. Dalkavukluk, rezillik başın almış giderdi, En büyük kötülüğü, bunlar bize ederdi. Hesaba alınmazdı haklıca sözlerimiz, Mayıs ayı geldikde ağrırdı gözlerimiz. Mihnetle konulurdu, göze bir damla ilaç, “ Karne Ekmek ”iyle de do...

Yeşilyurt Bedduaları

-Yetişip yetmeyesiceli -Aspi dökesice -Ardı gelesice -Vurucu vurasıca -Kepeğin kesile -Kuluncuna yangı düşe -Gidişin olada gelişin olmaya -Yüzüne it yapışa -Çatlayasıca da patlayasıca -Yüzü ardına gelesice -Gululiye(Kolereya) gidesice -Başına çay taşı düşe -Kırılasıcalar -Yüzüstü sürülesice -Gözün oynaya -Gözüne patlama düsesice -Sürüm sürüm sürünesin -Zıkkımın kökünü ye -Akşamdan yatada sabaha kalkmaya -Boyu devrilesice -Yanın yere gele -İki ışığın söne -Kafan kaşıklık ola -Sesin karayerin altından gele -Sırtın güneye gele -Türemiyesin -Toprağına gidesin -Salancan gide -Saplıcan tutasıca -Yeğin sırtı yere gelesice -Alnının çatından vurulasıca -Afata gidesice -Porsuyasıca -Eti tahtaya dökülesice -Baba çıkasıca -Porum porum porsuyasıca -Bitmeyesice -Dönemeyesice Yeşilyurt Kitabı Ahmet Şentürk & M.Sedat Balarısı Buraya ablam İfagat'in unutamadığım bedduasını da eklemek isterim. Rahmetli çocuklara kızdığı zaman "Allah'ın b...

Darende Özlemi

Şimdi kavaklar budanır bizim oralarda Rahatlar yorgun gövdeleri ağaçların Dallarda ilkyazı muştulayan o göksel koku Balkır babamın yüzü gibi Güneş karşı tepelerde Şimdi ocaklar tüter bizim oralarda Yükselir göğe mavi dumanlar Çizerek "mutluluğun resmini"; döne döne Evlerde o yufka kokulu yufka yürekli sevgi Ana baba kardeş bir arada Yankır anamın sesi gibi Tohma'nın sesi Darende Vadisi'nde Ah yaz bostanları yaz meyveleri Bize daha tatlı gelir nedense komşunun elması eriği Hocalar'ın karadutu Karcılar'ın mişmişi Dolanır durur Çocukların sevincini kutsayan bir derviş gibi Karıklardan akan su bahçelerde Nasıl anımsamam şimdi Bir kavak gölgesine uzanmış suların sesini dinlerken Gürr diye kalkan kuş sürülerini Sonra derin bir sessizlik ve Çalınır yeniden zamanın ezgisi gibi Rüzgârın senfonisi serviliklerde Kıraç dağların koynunda yeşil bir vadi Ne kadar anlatsam anlatamam ki Elinde büyüdüm ben onun Ruhumu o biçimlendirdi Bekler ben...