Ana içeriğe atla

Şairlerin Vasiyetleri

Vasiyet nedir?

Sözlük anlamına bakarsak: "Kişinin ölümünden sonra istediği şeyler" tanımı karşımıza çıkar. Hukuki olarak da hemen hemen aynısı kullanılır ama, dikkat çeken bir ayrıntı vardır ki o da 'vasiyetname ehliyeti'dir. Bu ehliyetten kasıt da 15 yaşını doldurmuş olmak ve temyiz kudretine sahip olmaktır.

'Miras Dediğin Böyle Olur' başlıklı bir gazete kupürü hatırlıyorum. İngiltere'de Terry Oxley adındaki bir çiftçi ölüm döşeğinde iken avukatını çağırarak vasiyetini yazdırır. Yıllardır yaşadığı kasabanın Kraliyet Eski Muharipler Kulübü'nde, doktorların karşı çıkmasına karşılık her gün 4 litre bira içen çiftçinin bıraktığı vasiyete göre kulüp barmeni, Terry'nin arkadaşlarına her hafta toplam 35 bardak bira verecektir. Ölümünden sonra meyhane arkadaşlarının 'ruhuna' bira içmeleri için bıraktığı 30 bin sterlin ile 571 gün bira içecek olan arkadaşları bu vasiyeti eminim ki zevkle yerine getirmişlerdir.

Ya şairler, şairlerin vasiyetleri nasıldır diye hiç düşündünüz mü? Bunları ikiye ayırmak mümkün. Birinci grupta unutulmak istemeyenler, ikinci grupta da son derece ilginç vasiyetlerini şiirleştirenler var.

Behçet Necatigil, Ölümden Sonra şiirinde:


Bu benim yazdıklarım
Kendi halim mi sade
Yaşadığım çevreden
Bir ses kalsın istedim
Şu koskoca dünyada

derken, Turan Dursun, Ölürsem şiirinde:

......

Ben de ölürsem eğer,
Ey "aydın cemaat"!
Lütfen öldürme beni!
Lütfen!


Aşık Veysel:

Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın

demekteler. Günümüz şairlerinden de unutulmayı istemeyenler var. Fatin Hazinedar Acemi şiirinde:


.......

Yalnız bırakıp da
İkinci kez öldürmeyin beni
Mezarıma sadece menekşe dikin
O toprağa alışkın
Bense acemi.


Sezer Özşen, Anıltı şiirinde:

........

Gün gelip yuvarlanırsam
Tepeden aşağı
Adım böyle bir şiirde anılsın


mısralarıyla unutulmama isteklerini şiire getirmişlerdir. Peki ya diğerleri:


Örtmeyin mezarımı
Yıldızları seyretmeye
Doyamadım ömrümce


diyen Ertan Adalı'nın;


Doktor istemem annem gelsin
Yataklar denize atılsın
Çocuklar çember çevirsin
Ölürken böyle istiyorum


diyen Sezai Karakoç'un;


Ölürsem eğer
açık koyun balkonu
çocuk portakal yese
görürdüm balkonumdan.
Orakçı ekin biçse
duyardım balkonumdan
...........


diyen Lorca'nın yanı sıra çok daha ilginç vasiyetler de vardır. Ömer Hayyam:


Kaderin elinde boynum kıldan ince
Tüysüz kuşa dönerim ecel gelince
Yine de toprağımdan desti yapın siz
Dirilirim içine şarap dökülünce


Aziz Nesin:


Ölünce yaşamalıyım
Defne yapraklarında
Sakın ola ki silahlarda değil.


Sunay Akın:


.....

Hayırsız oğluyum babamın
bir parka
dikilirse bir gün şairlerin heykelleri
benim yerim boş kalsın
ve payıma
hayırsız ada açıklarına
bir şamandıra bırakın


Wolfgang Borchert:


Ben ölünce
Hiç değilse
Bir fener olsam
Solgun gecelerini
Aydınlıklara boğsam

Bir diğer şiirinde yine Lorca
Ölürsem bir gün
beni gitarımla gömün
altına kumun

....
Ölürsem bir gün
beni bir fırıldağa gömün
gömün de görün.


Dikkat ederseniz bu şiirlerin ortak bir özelliği var. Bu şiirlerdeki vasiyetlerin hiçbiri gerçekleşmemiştir. Daha doğrusu gerçekleşemeyecektir. İşte bu tip vasiyetlerden biri daha; Piraye'nin kendisine yazdığı bir mektubu 'mısra ve kafiyeleştirip' şiirleştiren Nazım Hikmet; şu açıklamayı da ekler: "Senin yüreğini çalmışım karıcığım şiirlerini de aşırmağa hakkım var." Bu şiirdeki vasiyette de Piraye öldükten sonra yakılıp, külleriyle bir kavanozda, Nazım'ın odasındaki ocak üzerinde olmayı istiyor ve ekliyor:


Fedakarlığımı anlıyorsun
Vazgeçtim çiçek olmaktan
Senin yanında kalabilmek için


Ama Piraye'nin bir de şartı var, ölünce Nazım'ın da yanına gelmesini istiyor. Nazım'ın vasiyeti olan, Anadolu'da bir köy mezarlığındaki çınar dibinde yatma isteğinin gerçekleşmemesi gibi bu da gerçekleşmemiştir.

Şimdi soracaksınız; "vasiyeti gerçekleşen şair yok mu?" diye. Var elbette ki ama, siz benim var dememe pek sevinmeyin.


Vasiyetlerden, mezarlardan iğrenirim;
Ummam tek göz yaşı bile bu dünyadan ben,

diyen Baudelaire şunu ekliyor:

Cesedimin üzerinde keyifle gezinin.


Ne dersiniz, gerçekleşmemiş midir? Dilerseniz bir de Orhan Seyfi Orhon'un gerçekleştiğini iddia ettiğim vasiyetini okuyun:


Dostlarım anmayın adımı!
Siliniz gönülden eski yadımı!
Kırınız sonuncu itimadımı,
Ölünce bir kez daha beni aldatın!


Ya Cahit Sıtkı Tarancı, O da vasiyeti gerçekleşen şairlerden:


......

Gün gelince biz değil miyiz ölen?
Cenazemiz yerde kalmasın dostlar!


Eh, karga-tulumba, bir şekilde kaldırıldığımıza göre bunu da gerçekleşmiş sayabiliriz. İşi biraz ciddiye alırsak, vasiyeti gerçekleşen şairlerimiz de var elbet. Örneğin, Cemal Süreya. Şairin 16 Dize adlı şiirinde belirttiği,


Gömmeden önce biraz gezdirin beni


şeklindeki vasiyeti, Sunay Akın tarafından gerçekleştirilmiş ve İstanbul içerisinde, mezarlığa götürülmeden önce biraz dolaştırılmıştır.

Bir diğer vasiyeti gerçekleşen şair de Şair Eşref'tir. O'nun vasiyeti de:


Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,
Gelmesin reddeylerim billahi öz kardaşımı
Gözlerini ebna-yi ademden ol rütbe yıldı kim,
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı!


şeklindedir. İster inanın, ister inanmayın 1912 yılında ölen Şair Eşref'in mezar taşı, 1928 yılında çalınır. Eh, bunu da gerçekleşen bir kehanet olarak algılayabiliriz.

Bunca vasiyeti yazmamızın nedeni şair Orhan Veli'nin vasiyetidir. Ölümünün ardından Sabahattin Eyuboğlu'nun Mahmut Dikerdem'e yazdığı mektupta şunlar yazılıdır: "Yarın O'nu nereye, nasıl gömeceğimizi bilmiyoruz. Ailesi bize bıraktı. Rumelihisarı'na karar verdik.


Urumelihisarı'na oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:


Hastanenin imamı benim Trabzon'dan sınıf arkadaşım çıktı. Bu sayede işler kolaylaştı. Dora (Erol Güney'in eşi) ve Mualla (S. Eyuboğlu'nun kardeşi) içerde ağlıyorlar. Yaprak adına güzel bir çelenk hazırlandı."

Yani Orhan Veli'nin bu mısraları vasiyet kabul edilmiştir.

Bunca usta şairin arasından biraz yüzsüzlük biraz da torpil yaparak, kendi vasiyetimle bu yazıyı bitirelim:


Öldüğümde
İllaki bir mezar taşım olacaksa
Şu yazılsın isterim üzerinde
"Merhaba ölüm
Ölü'me merhaba!"

Kaynak: http://www.orhanveli.net/kaniksadigimbiri/sairlerinvasiyetleri.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Der(le)diğim Kiraz Şiirleri

Ah, kiraz çiçekleri Keşke sizin gibi Düşebilseydim. Masaoka Shiki Kiraz devşirmeye gitmiştin hani Çilek kokuyorsun vakte yabani Unutma sana bergüzarım var İntizarım yoktur, inkisarım var. Bahaettin Karakoç Bir yolcunun Kiraz çiçeklerini döken rüzgarında, Dönüp baktım arkama. * Ne büyük bir suç, Kiraz çiçekleriyle kendinden geçmiyor, Kyoto’nun bayanları. * Bir yaprağı Eğleniyor uzakta, Dökülen kiraz çiçeğinin. * Dökülen kiraz çiçeklerini, Durdurmanın bir anlamı Yok ki. * Dağ kirazı, Anılarım var Eski bir dosta rastlamış gibi. * Kiraz çiçeği işte, Kolumun üstüne Telaşla dökülen de. Takahama Kyoshi kiraz bahçelerinden geliyordum yakamda hınzır çocukların gülümsemeleri seni sevmekten geliyordum bir çeşit yalansızından sevda cümleleri tren yolculuklarında kiraz bahçelerinin resmi geçitleri Betül Dünder büyümek kiraz bahçelerinden kaçmakmış ya ben ne anlamıştım Betül Dünder İtiyorum onu, iti...

Ölmüş Bir Dosta Açık Mektup...

Sevgili Cem, Gecenin bir saatinde, ansızın düştü içime bu satırları sana gazetedeki köşemde yazmak. Hem zaten senin de gazeteci olduğunu düşündüm, hem de şöyle dedim kendime: "Mademki kimi zaman, bir kültür ve uygarlık konusudur diye, dostluk üzerine yazıyorsun, neden bir kez de sapına kadar yaşanmış bir dostluğu yazmayasın! Bir zamanlar çok ender bulunur bir uygarlık adası oluşturduğunuzdan niye söz etmeyesin?" Ve üstelik bunu yapmanın tam zamanı da. Çünkü hiç hazır olmadığım bir yaza girmek üzereyim ve çünkü geçen kışın soğuklarında, şimdi senin rüzgârlı bir tepesinde uyuduğun bu kentteki son sevdiklerim, beni, sevdiğim için öldürdüler! Evet, sevgili Cem, sen ve baban Şeref Serdengeçti, ölümünüzden bu yana geçen yıllar boyunca hep daha güçlenen bir sevgiyle süzülüp bana geri geldiniz. Ben de, zaman ve geçmiş kavramlarının ne kadar acizleşebileceğini ilk kez sizlerin zaman-ötesi sevgileriniz le anladım. Erken ölümün, ilişkimizi bitiremedi. Tıpkı babanla da hiçbir zaman bi...

Bir Sabah Sevgiyle Uyandır Beni

Acımın alnından öperek uyandır bir sabah beni dışarıda güneşi ve baharı yağarken yağmur. Yüreğimde bir müzikle uyandır beni tüy parmaklarını ağrıyan yerlerimde gezdir. Saçlarımdan zamanı geçirerek uyandır bir sabah. Sen günün şiiri ol, ben şarkını besteleyeyim. Sen narin bir nar fidanı gibi salın rüzgarda ben yanında yaralı bir dize gibi durayım. Aşk ve Şiirle barışan bir dünyaya uyandır bir sabah beni. Fikret Demirağ

Bercestelerim

Ağlamak   Anne Aşk Ayrılık Baba Babalar ve Oğullar Bellek Cahit Zarifoğlu Cemal Süreya Çay Çocuk/luk 1 Çocuk/luk 2 Çocuk/luk 3 Çocuk/luk 4 Çocuk/luk 5 Çocuk/luk 6 Dargınlık/Küslük Elif   Ev Fihrist Gam Gitmek Gelincik Gülüş Güneş Güvercin Hande Hatırla/mak Hüsrev Hatemi Hüzün İbrahim Tenekeci İhtiyarlık İmam-ı Şafiî İntihar İskele İstanbul Kader Kar Kalp 1 Kalp 2 Kalp 3 Kalp 4 Kalp 5 Kenan Çağan Kiraz Kulbe-i Ahzân Kuş Mahmud Derviş Mezar Mum ile Pervane Müntehirler Ölüm Pencere 1 Pencere 2 Rakı Sandal Seçtiklerim 1 Seçtiklerim 2 Sigara 1 Sigara 2 Sonbahar Suskunluk ...

Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim

xx. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim Şöyle diyebilirim: ''Yıldızlı bir alemdir gece, Ve o mavi kümeler titreşir uzaklarda.'' Bir şarkı tutturmuş dolanır gökte gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Sevdim onu ben, severmiş o da beni meğer. Böyle gecelerdeydi, sardım onu kollarımın arasında. Öptüm, kim bilir kaç kere, altında sonsuz göğün. Sevdi beni o, meğer ben de sevmişim onu. Yürek bu, nasıl dayansın o iri, durgun gözlere. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Düşünüp benim olmadığını. Hissedip yitirdiğimi. Kulak vermek engin geceye, daha da engin o gidince. Ardından bir dize düşer gönle, çimende çiğ misali. Ne gelir elden sevdam onu tutmaya yetmediyse. Yıldızlı bir alemdir gece, yoktur yanımda o sevgili. İşte hepsi bu. şarkı söylüyor biri uzaktan uzağa. Yitirişimle onu ruhum da yitirdi neşesini. Gözlerim arar onu peşinden yetişsin diye. Bu yürek arar, ama yoktur artık o sevgili. Aynı gecedir ağartan aynı saç...

Sevginin Ardından

Sevginin ardından yürüyen uyku Sevişmeyi değil, seni bütünler Yüzünün ülkesi sınır tanımaz Bırakır geceyi o ince keder Bütün tarihini sırtına vurup Denizi üç günde geçen serçenin Bir seher vaktinde soluk soluğa Tünediği dalda şenlik gibisin Ülkü Tamer

Ayrılık Provaları

I.  olmadım!  dağların sabrına sığındığımdan beri olduğum yok artık benim. bulamadım, taş neden yüzünü döndü bana ne söyleyecekti eğilip baktığım su rüzgâra kapılmış sağrısı o atın bana ne dileyecekti? âh ki durmadım dünyada soluklanmak için.  koyun koyuna uyuduğumuz tepedeki çimenlikten beri çok vaadiyle dünyanın çok gözler gelip geçti canımdan ama olmadım!  hepsi birdi sevgilim nasılsa sonunda hepsi birdi.    II.   filizkıran fırtınasıydı hayatım! iyi hatırla! kimin yüzüyle gelmiştin bana bir begonvil, bir serçe, bir sabah ıslığı kimin yüzüyle hayatım? ayrıldığımızda kimdik şimdi hangi gövdenin içindeyiz küçük bir çıngırak çalarken sabahları.. bağışla! bazı zamanlar unutuyorum yola uzun bakmayı. bazı şarkılardan geçmeyi örneğin: famous blue raincoat, zu were, in your room ya da o kemanlar  bir filmden arta kalan o yara. nerede battı kadırgam ben bile hatırlamı...

Şiir her okumada farklı gösterir kendisini

Şiirin, ağırlıklı olarak elitlerin etkinlik alanında bulunduğu Batı dünyasının aksine hayli uzun dizeleri ezberlemiş okuma yazma bilmeyen İranlılar vardır. İran, şairlerin mezarlarının süslendiği, televizyon kanallarında ezbere okunan şiirlerden başka bir şeyin gösterilmediği bir ülkedir. Büyükannem ne zaman bir şeyden şikâyet etmek istese veya bir şeye beslediği sevgiden bahsetse bunu şiir yoluyla yapardı. İran’ın nispeten sıradan insanları beraberlerinde hayat felsefelerini de taşırlar, bu da şiirdir. İş film yapmaya geldiğinde, teknik noksanlarımızı telafi edecek bir hazinedir bu.  Bir defasında, İran sanatının temelinin şiir olup olmadığını sormuşlardı bana. Ben de bütün sanatların temelinin şiir olduğunu söyledim. Sanat, açığa çıkarmadır, yeni bilgilerin yorumlanmasıdır. Gerçek şiir de benzer şekilde, bizi yüceltir. Her şeyi alaşağı eder ve bizim müzmin, alışılmış ve mekanik rutinlerimizden kaçmamıza yardım eder; bu da keşfe ve ilerlemeye giden ilk adımdır. Aksi durumda, insa...

Şiir Savaşlarım

ben yine buralardayım, siz burdasınız, ötekiler burda ötekiler çorap kitap nişan yüzüğü gözlük kullananlar sevimli kafası çalışan iyi insanlar benim açlığımla beslenen hava durumuna göre din değiştiren boş zamanlarında acı çekenler çoğalan çoğala çoğala tükenenler yedekte beklettiğim duygular; işte, korkun hayırsever biriyim, bundan da korkun batıda yoksul, doğuda varsıl, turnuvalarda sonuncuyum adam olmaya doğuştan yeteneksiz içimiz konusunda ciddiyim sadece kederlere yardım ederim bir güzelleşme fırsatı yakalarsanız değerlendiririm görüyorsunuz ikiparalık iyiniyetimle elimden ne gelirse çünkü hep buralardayım, yanıbaşınızda hayvanlık ağlıyor biliyorsunuz ötekiler ağlıyor ama bana inanmayın rol yapıyorum ekmek yiyorum, "nasılsın" lara teşekkür ediyorum bebelere tütün içmesini öğretiyorum tüm bunlar bir yana aslında iyi bir iş arıyorum Osman Konuk

Taş Parçaları

Taş Parçaları... I Tek tek dururken onlar Öbürü henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor: O ikisi yan yana, alt alta geldiklerinde Dünya böylece daha geniş oluyor Biri ötekine ateş sunuyor ve eski kitaptan çıkıp başka bir anlam oldukları gibi oluşlarını da beraberlerinde taşıyarak Çoook eski bir kitapta, ısınsın diye masalı tetikliyor ama yine de olduklarının ötesine taşan bir başka masal oluyor Öbürü, henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor: Büyü böylece büyü oluyor Öbürü henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor: masal mıydılar, soruyor… Maaaasssssssaaaaallllllllllllllll… II İçerde tıkanan çığlık dışarda inliyor Sabaha karşı Uyku kabul etmiyor beni Dışardan bir yerden uzuuuuunnnnuzun Bir inilti kopuyor. İçimde zulümün duvarları. Uykuuuuuuuu alsana beni koynuna. Kalktığımda, banyoya seyirttiğimde gözümden sesler boşanıyor. İçerde, sonra bu sessizce akan yaşlar senin, diyor. İçimin duvarlarında bu taşlar oturuyor, çıkaramadı...