Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Beni Yanlışsız Sakla

Saate baktım yirmibeş yaşındayım Geç kalmadım tanrım yeniden inanmaya Aşka geç kalmadım Ardında yıkık şehirler ve leylaklar bırakan Bir cümle dudaklarımı geçip beni ihlâl etti Saate baktım müthiş bir yenilme vaktindeyim Sevgilim Ben nerede yağmur yağarsa orada şemsiye kırmanın kitabıyım Ve en güzel cümlen sensin Saate baktım buzlar ve çiçekler arasındayım Gömleğim asyaya düşerken Beni yanlışsız sakla bu son görünüşüm Mevlana İdris Zengin

Aç Kollarını

       "Tutunamıyorum Tanrım affet,          Kadınların saçları dökülüyor." Bir şehrin ölümünü görüyorum Upuzun elbisesini giyinmiş ışıklar. Büyük reklam panolarında masallar Upuzun bir rüyaya dalıyorum. Ah Dünya! Uzak bir resim gibi karşımda karanlık, Sisli bir şehir. Yüzler... Ve yüzlerde gölgeler Bana bakan bir genç kız; Kim bilir hangi çılgın ihtirası saklıyor gülüşünde? Şeytan! İki adım ötesinde Eteklerini kaldırıyor kadının Karşımda ışıksız bir şehir... Çok değil... Daha uzaklarda Başka bir şehir... Oda biliyor beni Bu yüzden burada oturmuşum Alçak bir baş ağrısı arasında Tozlu hatıra katmanları Işıklar kaldırıyor bulutları. Gökyüzünde bir kuş Cebrail Kutsanmış bir tebessüm bırakıyor omuzlarıma Kutsa beni Nova! Bunu sende istiyorsun. Sabah, öğle ve akşam Şehirde ap-ayrı zaman Dudakların kapanık bir ah! Şimdi şehirlere veda... Dağ, dağ ardımda Bıraktım evimi Ve sevgilimi uzaklarda Kadere teslim...

Dönemeç

Yol ayrımına geldik ya ayrılmalıyız ya seninle gelmeliyim Kararsızım Şüphelerimin karanlığında Aşk ışığını yaktım Ve yüzünde gördüm Seçmem gereken yolu Aıg HIGO

Ayrılık

kaç gecenin çölüdür bu ayrılık kaç şiirin dölüdür üstüme örttüğün bu ince sessizlik kalbim alış artık, kır kendini kendi duvarında, sesini kendi duvarına haykır. tesadüfen birbirine rastlamış başka başka aşklarsızın siz artık geceyle gündüz gibi birbirine ayrılmış. O ki rüzgar, bir zaman senin çölünde kumlar uçurmuş, o ki gece ve esmer, görmüyor sahrayı, sesi içinde karışmış. her ayrılıkta kendine saplanan bir hançer kendi sabrını deneyen taş, kendi uykusuzluğunda yatak oldun. kül koy şimdi yanına korunun seni kavuran onu da yakmasın. aşkla besle kendini, gül yetiştir, sardunya çoğalt. ki, sen aşktan ve ayrılıktan başka ne anlıyorsun. Birhan KESKİN

Aşk

Aniden. Birdenbire, beklenmedik olandan... Beklemeyene: Dilegelen bir dünya. Vahiy gibi, en çok ona benziyor. Baharın karnını öptüğüm rüya. O yüzden "ayak"landım, yukarı ağdım. Sana vardığımda ağlamam bundan... Adını andığımda sıcak akıyor bütün nehirler Dünyayı dolduran sözü olduran o. Ve ben ne desem şimdi, benden değiller. Hâlâ soruyor musun bana, aşk ne demek: O en "bir" ve "tam" olana yürümek. Durup durup geçmesin içinden ağlamak Dur, neden ağlıyorsun ca'nım, yetmez mi ikimize bir sağanak... Birhan KESKİN

Daralan Vakitler

Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde?  Çam ormanlarının salınışında, Kuşların cıvıldayışında, Otların serin tenlerinde. Eğer varsan bakıp görmeye Şeffaf perdenin az ötesini, Bir ateş bulutu var en bildik yerde, En emin yerde. Ve bak, asıl ölen yaylalar, villalar, tok karınlar Hissiz dudaklar, gayretsiz kalpler, Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar. Farzet körsün, olabilir, Elele tut, Taş al ve at, Kafiri bulur. Hani ceylanların, Hani cihat marşın? Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın? En arka safta bile kalmadın, Cengi attın, dünyaya daldın, Tezeğe konan sinekler gibi. Dönüyor burgaç, Dünya üstten, yanlardan daralıyor. Ovalardan, Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi, Bir gün ister istemez, Karşısında olacaksın kaçtıklarının. Dua et, O gün henüz mahşer olmasın... Cahit Zarifoğlu

Çölde Gizli Bezginler

bir çiçek bahçesinde geceye durgun kalışın yağmur sıcağı gibi öptüm sonsuz gidişinden. saçlarının seyriyle seni yolları aşklara davul çalıp çağrılmış yalnızlarla dolduran akreplerdir duygunun. karanlık ordulara güneşsiz sokulan bunlar canlanınca ne ateş kirli taşlar ne böcek şakakların sıcağında kuytu bir ses büzülüp ölecek sabahsız kuşlara koşarsa durur mu evreni omuzlarında bahar şenlikleriyle. sürdüren ellerini yangın borularında şaşkınlıkla başladı bu atlar bu savaşlar insan buluşlarından burda biter düğün. gidilir mi evin soğuğuna çölün sıcağından gemilerimiz saklanır.ağzımızda bir aşk kaçışı vardır buluşmaların saplandık tadına.durduk alnında yüreğe vuruşların yollar sellere gider. açılır parklar artık kuşlar dağılır bir aşkı gözyaşlarıyla bulvara çağırmak hiç keseye mi kalır çizildi yalnızlar. senin gelişin ne de süvari köprünün diplerinde geçer üstümüzden yağmur alan donanmalar. kürek sesleriyle koşu bitince aşk bir yorulmadır kaçılmaz kırbacından sayıl...

Çiçek Sapını Kalbine Soktu

ilk gördüğümde yaprakta uyuyordu düşmekle tutunmak arası su içecekken şırıl yağmurdan beklemek kadar sonsuz dudağımın kenarına oturup beni seyretti renksiz harfler dökülüyordu renkli kâğıtlara basit gerçeklerdi inandığı büyük yalanlar üşüyüp titreyerek iğne deliğinden hindistan’a bakıyordu kaçmak ve kovmak istediği hasta bir peri vardı ağaç kovuğunda boşluğa tutunup öksüren kışın onunla geçmesini istiyordu kimse görmedi belki görmedi kimse tuhaf bir sızı uyandı azalırken kalabalık ağır ağır düşen bulutu tutunca buharlı kabarcıklar uçuştu dudaklarına kömürle çalışan trenin hızına yetişmeye çalışıyor düşünüyordu çatlayan zaman yolu: dünya tuhaf yer! batık gemilerden birine, mektup yazmıştı eski pul yapıştırmıştı tedavülden kalkmış para uzatmıştı postacıya çok eskiden çok çok hayal bulaştırırdı kaçak tütünlere kırık bozuk bir saati vardı ölmek üzere tırtıl hızında uzaktan baktım oydu onu yazmaya çalışan kalemin mürekkebi dağılıyordu çürüyen dalın sınırın...

Yarın Seni Benden Soracaklar

ı. bütün yaralılar haklıdır her saralı sadık bu bölüm saralılara değil saraya ayrılmıştır sara yeminlidir yaşı binlerce seneden haber verir bu süreçte sürekli tren kaçırmış ona sorarsanız hiç fırsat kaçırmamıştır bütün vapurları otobüsleri bütün kızları bir terkiye aklını bir bohçaya sarıp kaçırmış leylayı kaçırmamıştır yeminlidir herkesinki gibi onun da putu helvadandır fakat o acıkınca /sadıktır/ kafayı yemiş putumu yememiştir leylaya göre dabbe odur ona sorarsanız leyla mesih leyla söz dağıtır leyla gönül dağıtır evler dağıtır 'kervan kırar' ordu bozar sara toplar leyla ravi sara rivayetin kendisi leyla dağıttığını bilir o bilmez kendini devşirdiğini hikâyet odur ki leylayı o gün kaçırsaydı bugün yaylı tanbur çalınmayacak istanbul'un iki yakası olmayacak gökle yer birbirinden ayrılmayacak elbet göklerden yere haberler gelmeyecek mektup ve mürekkep icad edilmeyecek 'bir beyaz mendil' sallanmayacak barak havası nedir To...

Masal

Çocuktum her şeyi anladığımı sanıyordum sonra büyüdüm, bombaların ve bankaların dağlardan ve ırmaklardan daha fazla olduğunu gördüm bahçıvanlar generallerden menekşeler mermilerden daha azdı yenilmişti dünya yenilmişti dünya duanın özgürleştiren rüzgarı Çekilmişti yüzlerden İnsanlar dua değil yönetmelik okuyordu nükleer artıklar ve çok uluslu yalanlarla kirlenmişti yüzümüz teknolojinin o yok edici, o gri gölgesi düşmüştü yüzlere yenilmişti yüzümüz ve görüntü aynıydı bütün aynalarda her şey çok açıktı herkes kimsesiz herkes bir şeyin yoksuluydu hepimiz aynı anda yenilmiştik ve şarkılarımız kederliydi yanlış bir zamanda mı yaşıyordum ? Çekip gitse miydim ? hayır! ne yanlış bir zamanda yaşıyordum ne de çekip gidecek bir yer vardı her yer aynıydı kaldım sürekli çağıran ve ayrım yapmayan toprak nasıl olsa beni de çağıracaktı! masal dünyanın bittiği yerde başlar biliyorum klasik zamanlarda değiliz artık ve masallar böyle anlatılmaz biliyorum! ben...