Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Çeviri Şiir etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Mısırlı Romantik Bir Şair: İbrâhîm Nâcî

Mısırlı Romantik Bir Şair: İbrâhîm Nâcî  İKİMİZ  Zavallıyız ikimiz, olsun üzülme! Gözyaşlarım seninkileri geçer.  Sinende bir ateş varsa, benim yüreğimde de aşkın ateşi var.  Senin saadet yıldızın batmışsa, benimki hiç doğmadı.  DÖNÜŞ Şair çocukluğunun geçtiği eve döndü. Ancak evi, çehresi değişmiş ve tanınmayacak bir halde buldu. Bunun üzerine aşağıdaki kasideyi yazdı.  Tavaf edip durduğumuz ve sabah akşam secde ettiğimiz bu Kâbe  Ondaki güzelliğe kaç kere secde edip tapmıştık. Şimdi nasıl da yabancıymışız gibi geri döndük Düşlerimin ve aşkımın yuvası, ilk kez görüşüyormuşçasına karşımıza dikildi umarsızca Tanımazdan geldi bizi, uzaktan gördüğünde nur gibi gülücükler saçardı oysa  Çırpınıyor sol yanımdaki kalbim kurbanlık misali, sesleniyorum ben de ona: “Sakin ol ey kalbim!”  Gözyaşı ve yaralı mazi de cevap veriyor: “Niye geldik? Hiç dönmeseydik keşke!  Niye döndük? Hani aşkı içimize gömüp, özlem ve acıyı geride bırakıp da;  Sess...

Christina Georgina Rosetti Şiirleri

Mutlu rüyalarda durursun tam karşımda, Utanırım yeniden bitkin, keyifsiz uyanınca; En güneşli günlerden bile parlak gülüşün Mutlu rüyalarda gündüze çevirir gecemi. İşte böylece yalnızca rüyalarda birlikte oluruz, İşte böylece alıp veririz Alıp verenleri varlıklı kılan inancı; Eğer uyumak daha tatlıysa uyanmaktan Ölmek kesin daha da tatlıdır yaşamaktan, Güneşin altında yeni hiçbir şey olmasa da. *** Neler vermezdim içimi ısıtan gerçek bir kalp uğruna, Ne yapsam buz kesen, taştan bu kalp yerine; Sert, soğuk ve küçük, kalplerin en kötüsü. Keşke gelseler, neler vermezdim kelimeler uğruna Ama hissizleşti sefalet içindeki ruhum: Ey neşeli dostlarım, gidin yolunuza, yok diyecek bir sözüm. Neler vermezdim gülücükler değil yakan gözyaşları uğruna, Yıkasın yeter ki alnımdaki kara yazıyı, çözsün yılların buzunu Temizlesin içimde kök salan lekeyi ve paklasın yeniden beni.  *** Hatırlayabilsem keşke, o ilk günü, İlk saati, hani benle göz göze geldiğin o ilk anı, Nasıldı hava, kapalı mıydı, yoks...

Her şeyin efendisi aşkın karşısında ben neyim ki?

Her şeyin efendisi aşkın karşısında ben neyim ki? Kumdan topladığı mırıldanan bir deniz kabuğu, Eliyle rüzgârdan koruduğu küçük bir yürek-alevi. Dante Gabriel Rossetti Yaşamın kemeri altında, aşk ve ölümün, Korku ve gizemin koruduğu tapınağında  Güzelliği tahta oturmuş gördüm. Dante Gabriel Rossetti

HATIRLAMAK BiR BULUŞMA BİÇİMİDİR

Hatırlamak, bir buluşma biçimidir…  Unutmak ise bir özgürlük biçimidir. Halil Cibran

Friedrich Rückert Şiirlerinden Seçmeler

Binbir dilde konuşan şiir, arif olana  Sadece tek bir dildir, sade tek bir lisandır. *** Aciz gibi hem şair, hem filolog olanlar,  Benim gibi sadece tercüme yapmalıdır... Şiirdeki suçumu filolojiye yükler, Dildeki noksanı da şairliğe verirsin. *** Araplar bazan yemek yemez, oruç tutarmış,  Başka zamanlar ise bol bol ziyafet varmış, Çorak çöllerden geçer, sonra dinlenmek için,  Yeşil vahalıklara varıp konaklarlarmış,  Yüklerini taşıyan, iş gören develermiş,  Bindikleri atlarsa sanki birer rüzgârmış,  Bunların hepsini ben, tefsirlerle beraber Hamasa'dan öğrendim okuyup karış karış. *** Görünüşte maddiyat üstü şeyler söylerken, Bahseder büyük Hafız yalnız maddi şeylerden. Yahut o sade maddi şeylerden söz açınca, Bahsettiği hep madde üstü müdür acaba?  Düşünceyle çözemez ondaki sırrı insan,  Zira onun maddesi, madde üstü her zaman. *** Okumaya başladım, Allah adın anarak,  Yabancı bir dilden bir kitap ele alarak;  Harfleri tanıyordum, y...

FRIEDRICH RUCKERT Şair ve Müsteşrik

FRIEDRICH RUCKERT Şair ve Müsteşrik Annemarie Schimmel Ankara Friedrich Rückert, 16 Mayıs 1788'de Almanya'nın Schweinfurt şehrinde doğmuştur. Bu yıllar, Doğu ile Batı arasındaki münasebetlerin bir dönüm noktası sayılabilir. İslâm âlemi ile olan maddi ve manevî çatışma ve çarpışmalar, bir yandan harb ve diğer yandan da, polemik gayeler için ve gayrı kâfi vasıtalarla da olsa, İslâm dini ve arapça ile meşguliyet şeklinde aşağı yukarı 1000 yıldan beri devam edip gidiyordu. Bununla beraber Avrupa'da Doğu dünyasına karşı hakiki ve hattâ kısmen de objektif bir alâka ancak Aydınlanma Devrinden itibaren başlamıştır. 17 nci asırdan beri Doğu'yu ziyaret eden tüccar ve misyonerler yeni ve değerli bilgilerle geri dönmüşler ve âlimler Doğu kültürlerini, dünya tarihinin tasavvur edilemiyecek kadar genişliyen ufukları içine alırken sadece avrupalı ve hıristiyanlığa ait bir görüş tarzı takip etmekten vazgeçmişlerdi. Bir yandan edebiyatta Doğu kisvesi seve seve kullanılırken, diğer yanda...

Ne İle Oyalanır?

Ne ile oyalanır ailesi ve yurdundan uzak olan Dostu, kadehi ve meskeninden ayrı kalan Zamanımdan istediğim beni eriştirmesidir Zamanın kendisinin dahi erişemediğine (değişmezliğe) Kaderin musibetlerini kaygısızca karşıla Bedenin ruhuna eşlik ettiği müddetçe Ki ne seni sevindiren şeyin mutluluğu süregelir Ne de hüzün sana yitirdiğini geri verir Aşk ehline en büyük zararı veren de; Dünyayı tanımadan gönüllerini kaptırmalarıdır Ondandır gözleri söner ağlamaktan Ruhları ise yok olur her yüzü güzel gönlü çirkinin ardından Gidin, bütün hızlı develer sizi taşısın Hiç bir ayrılık bana zarar vermez bugün Zaten hevdeçlerinizde ne ruhumun bir bedeli bulunur Ne de değerinin bir mukâbili; hasretlerinden ölecek olsam Ey ben uzaktayken meclisine ölüm haberimin geldiği kimse Bil ki; herkesin canı ölüm fermanına rehindir Kaç defa öldüm kaç defa öldürüldüm sizin nezdinizde Sonra silkeledim toprağımı da kabrim ve kefenim kayboldu Ölümümü duyuranlardan önce birileri izlemiş (güya) defnimi Sonra ölmüşler d...

SONSÖZ

Boş eller yere bakan gözlerle duruyorum yaşamın ve            ölümün eşiğinde Ve sesini duyduğum deniz boğulanları geri vermeyen           bir denizdir zaman Ve benden sonra dağıtacaklar ruhumu ezik düşlerim           kurtulamayacak açık arttırmadan Sözlerim şimdiden ıslak dudağımda bir yaprak gibi            kuruyor işte Bu dizeleri kollarım sonuna kadar açıkken yazacağım           duyulsun kalbimin orda dört kez çarptığı Geçeceğim boğazımı ve sesimi nefesimi ve şarkımı ölümü           göze alarak Biçmekten sarhoş olan orakçıyım ben yaşamını ve tarlasını           yıkarak Ve kaybedince de nefes nefese tozunu silkeler gibi vurur da           vurur tırpanını Bendim seçen bu çarmıha germe boyutunu vermeyi           dizelerime Ve şans nasıl isterse öyle düşsü...

SONSUZ GÜL

Susanna Bombal'a Hicret’in ardında beş yüz yıl. İran kendi minarelerinden çöl mızraklarının saldırısını seyretti, Nişapurlu Attar da bir güle baktı sessiz sözcükler söyleyerek dua eden biri değil de, düşünen biri gibi: “Kırılgan küren elimde. Ve zaman büküyor ikimizi de, biz farkında olmadan, bu akşam saatinde, unutulmuş bir bahçede. Senin tüy gibi gövden havada nem içinde. Kokunun yoğun ve sürekli yayılışı yaşlı ve yıpranan yüzüme yükseliyor. Ama ben seni bir düşün katmanları arasında ya da bu bahçede bir sabah görmüş olan o çocuktan çok daha uzun bir zamandan beri tanıyorum. Güneşin beyazlığı senin olabilir, ayın yaldızı ya da zafer kazanmış kılıçtaki kurumuş kırmızı kan lekesi de. Ben körüm, bir şey de bilmiyorum. Ama gidilecek daha çok yol olduğunu ve her şeyin eşyanın sonsuzluğu olduğunu görüyorum. Sen müziksin, ırmaklar, gökler, saraylar, meleklersin, Ey sınırsız, gizdeş sonsuz gül, sonunda Tanrının benim ölü gözlerime göstereceği. Jorge Luis Borges Sonsuz Gül

Simón Carbajal

Antelo kırlarında, 90’lara doğru Tanımış babam onu. Belki değişmiştir Unutulmuş bir iki önemsiz sözcük. Tek bir yönüyle anımsıyordu onu: Esmer sol elinin üstündeki Çizik çizik pençe izleri. Çiftlikte Herkes payına düşeni yapardı: Biri terbiyeci, öteki sığırtmaç, Berikinin üstüne yok kement atmada Simón Carbajal da jaguar avcısı. Dadanacak olsa sürülerine bir jaguar Ya da karanlıkta kükreyişi duyulsa, Carbajal dağlara çıkardı iz sürmeye. Bıçağını, köpekleri alıp giderdi. Sonunda onu çayırda kıstırırdı. Üstüne salardı köpeklerini. Sarı renkli Canavar üstüne atılır onun Adam da pelerinini sallardı sol koluyla Hem kalkanıydı bu avcının hem de Çığırtkan kuşu. Apak karnı bir an Boşlukta çakardı korumasız. Hayvan Çeliğin içine gömülüşünü duyardı ölümüne. Dövüşleri ölümcül ve sonsuz olurdu. Hep aynı jaguarı öldürüyordu avcı, O ölümsüz hayvanı. Çok da şaşırmayın Bu yazgıya. Sizinki de aynı benimki de, yalnızca bizim jaguarın çok değişik halleri var kılık değiştiriyor hiç durmadan. Adı bir an ne...